Notlar

LK banner 2016

14:17:50
 2/05/2024

         Hayatın, dünyanın, alemlerin ve kainatın var oluş sebebi ruhların tekamül ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Ruhların bu tekamül ihtiyaçları olmasa idi ne kainatlar, ne alemler, ne dünyalar, ne hayatlar, ne sevgiler, ne cesaretler, ne ölümler, ve ne de ölüm korkuları var olurdu. Var olan her şey ruhların tekamülüne hizmet etmek için vardır ve gereksiz olan hiçbir şey bulunmamaktadır.

         Tekamül ihtiyaçları bu kainatta karşılanacak olan yeni ruhlar, önce bir uyum ve hazırlık sürecinden geçmektedirler. Bu uyum ve hazırlık süreci içerisinde kalan ve ölüm korkularının da yer aldığı bir kısım hazırlık sürecinden biraz bahsedelim.

         Ruhların bu kainattaki tekamül hazırlığı sürecini, atom öncesi karanlık safhalar hariç, başından sonuna kadar hidrojen alemi, yani içinde bulunduğumuz alem kapsamı içine almaktadır. Mesela gökyüzünde gördüğümüz yıldızlar, galaksiler, nebülözler, vs, uçsuz bucaksız astronomik alem her şeyiyle beraber, olduğu gibi hidrojen alemidir.

         Bütün tekamül hazırlığı süreçlerini içinde barındıran hidrojen aleminin birinci safhasını; yıldızların, gezegenlerin, galaksilerin kısaca astronomik alemin cansız görünen bütün maddeleri oluşturmaktadır. İkinci safhasını; bilinen veya bilinmeyen tüm bitkiler, üçüncü safhasını aynı şekilde hayvanlar ve son safhasını da insanlar oluşturmaktadır. Ölüm korkusuyla yaşamak ise insanlık safhasında meydana gelmektedir.

         Ruhlar, atom altı karanlık safhalar diyebileceğimiz, çok uzun süren maddelere uyum safhalarını atlattıktan sonra birer varlık sahibi olmaktadırlar. Varlıklar, süptil maddelerden meydana getirilmiş zaman ve mekanları farklı topluluklardır.

         Ruhlar bu varlıklara hakim olunca, insanlar için anlaşılması imkansız olan, ruhların kabiliyetleri bu varlıklara da yansımaktadır. Ruhların kabiliyetleri, maddelere uyum safhasında iken otomatik olarak ortaya çıkartılmakta ve bu kabiliyetleri oranında da varlıklarını kullanabilmektedirler. Yani ilk meydana getirilen varlıktaki kabiliyetin durumu, ona bağlı olan ruhun o andaki tekamül derecesini yansıtmaktadır.

         Bu varlıklar, ilk safhadan başlayıp insanlık safhasına kadar bütün safhaları sırayla tamamlarken sayısız çeşit ve şekillerde bedenler kullanmaktadırlar. Yani taş, toprak, su, hava, bedendir. Çiçekler, ağaçlar, böcekler, küçük büyük tüm hayvanlar da bedendir.

         İnsan ise, bu hazırlık safhalarının en sonunda yer alan, gelişmiş idrak ve irade hürriyetiyle diğerlerinden ayrılan yine kıymetli bir bedendir. Tekamül hazırlığı süreci hepsini kapsamı içine aldığı için insan da doğal olarak taşla, toprakla, çiçekle, böcekle, hayvanla, yani bütün safhaların bedenleriyle bir arada ve iç içe bulunmaktadır. Eğer dikkat edilirse insanda ortaya çıkan idrak, irade, hürriyet gibi unsurlar, bir gül tomurcuğu gibi hazırlık safhalarının başına doğru kapanmakta sonuna doğru açılmaktadır.

         Varlıklar, hidrojen aleminin değişik safhalarında bulunan bu bedenleri nasıl ve niçin kullanmaktadırlar? Ölüm korkusundan kurtulmanın yollarından bir tanesi, bu bilgi ve sezgilere sahip olmaktan geçer. Bu konuda verilmiş olan bilgilerden bazılarını kısaca ve basitçe izah etmeye çalışalım.

         Her şeyden önce ilahi özellikler taşıyan ruhlar, insanların bedenlerinde veya hidrojen aleminde veya yüksek alemlerde veya kainatlarda bulunmamaktadır. Kainat maddelerinde her ne kadar yüksek kabiliyetler görünse de kainatta var olan her şey maddedir ve maddenin özelliklerini taşımaktadır.

         Ruhlar da maddenin zıddını ifade etmektedir ve zıt özelliklerini taşımaktadırlar. Dolayısıyla iki zıt unsur birbirine karışamadığı için kainatlarda her hangi bir ruh bulunmamaktadır.

         Onun için ruhlar zannedildiği gibi oraya buraya hapsedilemezler, köşeye sıkıştırılamaz, bedenlerin içine giremez, yok edilemez, aşırı sıcaktan soğuktan havasızlıktan, kısaca insanların korktuğu fiziki şartlardan etkilenmezler. Eğer mümkün olsa, ve büyük bir kuvvet bu kainatı ortadan kaldırmaya çalışsa bile ruhlara en küçük bir zararı dahi dokunamaz. Çünkü ruhlar, sonsuz kainatların üzerinde bulunmaktalar ve asla aşağı inip de maddelerin içinde dolaşmamaktadırlar.

         Fakat bu kadar kesin bir ayrılığa rağmen, yine de ruhlarla kainatlar arasında bir bağ kurulmaktadır. Ruhların kainatlarla nasıl bir bağ kurdukları ayrıca anlatılmıştır.

         İlahi özelliklere sahip ruhlar, tekamül ihtiyaçlarını karşılayabilmek için önce karanlık safhalarda sonsuzluk kadar uzun zamanlar geçirdikten sonra varlık sahibi olup, bu varlığını kullanarak hidrojen aleminin değişik safhalarında küçücük bedenlere bağlanarak bir hazırlık süreci içerisine girmektedirler. Varlıkların bu küçücük bedenlere nasıl bağlandıkları hakkında da ayrıca bilgiler mevcuttur.

         Bu hazırlık süreçlerinin son safhası insanlık safhasıdır. Varlıklar, insanlık safhasına gelene kadar belli bir tekamül düzeyine ulaşmış bulunmaktadırlar. Bu varlıklar, insanlık safhasına katılınca tekamülleri kaldıkları yerden itibaren artık insanlık safhasının sonuna kadar insan olarak devam etmektedir.

         Fakat, bu varlıkların tekamül düzeyleri, henüz insanlık safhasının tekamül düzeylerinden çok aşağılarda bulunmaktadır. Onun için yaklaşık her yetmiş bin yılda bir tekrar ettiği gibi, dünya devresi sona ermekte, medeniyet ortadan kalkmakta, bütün kıtalar batıp yenileri ortaya çıkmakta, ve özellikle ve planlı bir şekilde sağ bırakılan insanların tekamül düzeyleri bu yeni varlıkların tekamül düzeylerine indirgenmektedir. Ancak bu imkanlar tekrar ettiği takdirde, tekamül düzeyleri insanlık safhasının altında bulunan varlıklar yeni tekamüllerine insan varlığı olarak devam edebilmektedirler.

         Yeni gelen varlıkların aşağılarda bulunan tekamül düzeylerinin, sağ kalan insanların ilerlemiş olan tekamül düzeyleriyle nasıl uyuşturulduklarına gelince, sağ kalan insanların geçmişleri tamamen silinmekte ve iç güdüleriyle yaşamaya başlamaktadırlar.

         Zaten yeni varlıklar da içgüdüsel olarak yaşanan bir hayatın safhasından mezun olmuşlardır. Dolayısıyla yeni varlıklar sağ kalan insanlarla içgüdüler açısından yani idrak açısından uyuşmaktadırlar, hatta bir adım daha da önde olmaktadırlar. Aksi halde yeni varlıklar çok geri oldukları için sağ kalan insanların arasında yaşama şansları bulunmayacaktı.

         Sağ kalan insanların geçmişlerinin nasıl silindiğine gelince, devre sonunda kıtaların batışı üç gün kadar sürmektedir. Fakat o günlere yaklaşırken dünyanın her yerinde çok büyük doğal felaketler başlamış ve bütün dünyayı bir korku ve panik sarmış olmaktadır.

         Son üç günlük süre içinde ise dünyanın manyetik kutupları tamamen tersine dönmektedir. Dünyanın manyetik alanını, içindeki parçaların manyetik alan sentezlerinin meydana getirdiğini unutmamak gerekir. İnsan bedeni de dünyanın bir parçasıdır ve onun da bir manyetik alanı bulunmaktadır.

         Canlarını kurtarmak için dünyanın en yüksek dağlarının zirvelerine tırmanan insanlar, yerlerin yarılıp dağların, şehirlerin, ovaların gördükleri her şeyin yerin dibine doğru kaydıklarını ve okyanus sularının dev dalgalarını görünce, yani kıtaların batışına şahit olunca korkudan akli dengelerini kaybetmektedirler. Akli dengelerinin kaybıyla birlikte geçmişleri de silinmektedir. Yani şuur dışlarında geçmişe ait hiçbir bilgi kalmamaktadır.

       Çünkü insanların isimleri, kim oldukları, sahip oldukları malları, alışkanlıkları, tecrübeleri, meslekleri, tanıdıkları, dostları, düşmanları, kıtaların batış şekilleri, her şey şuur dışına kaydedilmektedir. Fakat akli dengelerinin kaybıyla birlikte bunların tamamı silinmektedir. Dolayısıyla sebebini bilmedikleri sadece bir tek korku kalmaktadır ve hayatları da bu korkuyla beraber içgüdüsel olarak devam etmektedir.

         İnsanlık safhasına yeni katılan varlıklar, korkunun baskısı altında yaşayan bu insanlar sayesinde dünyaya gelmekte ve bir beden sahibi olmaktadırlar. Bu bedenli yeni varlıkların sahip oldukları ilk dünya realitelerinin temellerini de doğal olarak, korku oluşturmaktadır. Bu durumda bedenli varlıklar yani ilk insanlar birbirine yakın tekamül seviyelerine ve birbirine yakın realitelere sahip olarak dünyada bir arada yaşamaya başlamaktadırlar.

         Fakat bu yeni varlıkların insanlık safhasında kazandıkları ilk tecrübelerin temellerinde korku bulunmaktadır. Yani korku, insanlık safhasına geçen bu yeni varlıkların şuur altlarındaki ilk öz bilgilerin temellerinde yer almaktadır. Daha sonraki bedenlenmelerle dünyadan elde edilen biraz daha gelişmiş realiteler de korkunun bulunduğu bu öz bilgilerle kıyas edilmekte ve öz bilgi sentezi yavaş yavaş artmaya başlamaktadır. Varlığın dünyadaki bilgisi, görgüsü ve tecrübesi arttıkça, yani realitesi yükseldikçe, korku da şuur altının derinliklerinde kaybolup gitmektedir.

         Bu durumda korku, insanlık safhasında bulunan her varlığın şuur altının derinliklerinde doğal olarak bulunmaktadır. Burada bir korkunun bulunması, bir zayıflık değil tekamül hazırlığı sürecinin bir parçası olmaktadır. Ayrıca bu korku, bu insanların gelişmesinden sorumlu varlıklar tarafından tekamül düzeylerinin yükseltilmesi için de kullanılmıştır.

         Varlıkların ihtiyacı olan öz bilgiler, dünya realitelerinin yüksek bir senteziyle elde edilmektedir. Fakat bu öz bilgiler, insanların idraklerinin dışında kalmaktadır. Ayrıca bu öz bilgiler varlığın insanlık safhasına katılmasıyla birlikte birikmeye başlamamıştır. Öz bilgilerin birikimi daha geri safhalara kadar hatta varlığın ilk defa meydana getirtildiği zamanlara kadar uzanmaktadır. Yani varlığın, atomların manyetik alanlarını kullanarak hidrojen aleminde bulunan maddeleri meydana getirme safhasında da, bitki bedenlerini yönetme safhasında da, sonraki safhalarda da biriktirmiş olduğu öz bilgileri bulunmaktadır.

         İnsanlık safhasına geldiği zaman, varlığın öz bilgileri insanlığa ait realitelerle zenginliğini artırmaya devam etmektedir. İnsanlık safhasını tamamladıktan sonra daha yüksek bir safhaya geçince, ki bu safha vazife planlarıyla hidrojen alemi arasında kalan yarı süptil bir alemdir, bu yarı süptil aleme katılıp yol almaya başlayınca varlık insanlık safhasındaki realitelerden yani şu an alışmış olduğumuz dünya hayatından ve alışkanlıklarından da yavaş yavaş uzaklaşmaya başlamaktadır.

         Bu demektir ki insan realitesi ve dünya hayatı varlığa göre bir şey ifade etmekte, dünyada yaşayan bir insana göre ise başka bir şey ifade etmektedir. Kısaca varlık sonsuzluk kadar bir zamandan beridir, bütün hazırlık safhalarını sırayla tamamlamış, bu safhaların sonuncusu olan insanlık safhasına gelmiş, yaklaşık yetmiş bin yıllık bir aradan sonra, bu gün olduğu gibi insanlık safhasının da sonuna gelmiş, insanlık safhasını da tamamlayıp daha yüksek safhalara geçecek, ve sonsuzluk kadar uzun sürecek olan hiyerarşik vazife planlarında yolculuğuna huzur ve mutluluk içinde devam edip gidecektir.

         Mademki varlık insanlık safhasından alacağını alıp yoluna devam edip gitmektedir, o halde gerçek hayat birkaç yıllık gibi görünen dünya hayatı değil varlığın sonsuzluk kadar uzun süren hayatı olmaktadır.

         Varlık, dünyadaki bir insan bedenini, bir kısım beyin hücreleri varlıklarına hakim olarak yönetmektedir. Varlığın bu hücre varlıklarına hakimiyetinden dolayı, bir kısım şuuru, beyin tarafında ortaya çıkmakta ve bu da insanın dünyadaki şuuru olmaktadır. Bu şuurun geri kalan kısmı da, başka bir alemde bulunan varlığın kendi şuuru olmaktadır. Yani bir insana bir de varlığa ait olmak üzere, ikiye ayrılmış gibi görünen tek parça bir şuur ve iki ayrı hayat şekli bulunmaktadır.

         Varlık, dünyanın fiziki şartları içerisine girmekle kendi hayat şartlarından uzaklaşmakta ve bir bedenli bir de bedensiz olmak üzere iki ayrı hayatı ortaya çıkmaktadır, ve bunlar da keskin bir çizgiyle birbirinden ayrılmaktadır. Onun için bedenli varlık yani insan, dünya idrakiyle haklı olarak kendi varlığını da, varlığın yaşadığı yüksek hayatı da anlayamamaktadır. Ancak vazifeli varlıkların vermiş olduğu bilgiyle, kendi varlığı ve hayatı hakkında bir bilgi sahibi olabilmektedir.

         Bununla birlikte, hidrojen alemindeki hazırlık safhası ve insanlık alemi sadece bu dünyada bulunmamaktadır. Kainatın uzak yerlerinde, dünya gibi hazırlık safhalarını içinde bulunduran başka gezegenler de bulunmaktadır. Oralarda da varlıklar, vazife planlarına geçmek ve ruhlarının tekamüllerini sağlamak için dünyadaki gibi bedenlere bağlanmaktadırlar. Oralarda da insanlık alemleri bulunmaktadır.

         Fakat muhtemeldir ki oralardaki hayat şartlarının farklılığı dünyadaki hayat gibi, bedenli yaşamak ile bedensiz yaşamak arasında keskin bir çizginin varlığını gerektirmemektedir. Mesela dünyada düzenli olarak meditasyon yapan bir insan, içindeki varlık tarafına yönelip bir süre o ortamda kalmakla, bedenli yaşamak ile bedensiz yaşamak arasındaki keskin çizgiyi ortadan kaldırmaktadır.

         Dolayısıyla bu şuur ve bilgiye sahip bir insanın bedenini kaybetme endişesi, varlığın yaşadığı yüksek ve geniş hayatın nasıl bir hayat olduğunu merak etmeyen ve öğrenme ihtiyacı da duymayan bir insanın bedenini kaybetme endişesinden çok daha azdır ve daha farklıdır. Hatta meditasyon yapan bu insan, varlığın sakin ve huzur dolu hayatına da sempati duymaktadır.

         Burada varlığın hayatına sempati duymak, üst bir alemin realitelerinin benimsenmesi ve tesirlerine uyum sağlanması demektir. Bu bilgi ve sempatiyle dünyada yaşayan bir insan, varlık tarafındaki hayatın bilinmezliğini veya karanlığını ortadan kaldırmakla bedenini kaybetmek yani ölmek endişesinden de uzaklaşmaya başlamaktadır.

         Şimdi, insanlık safhasına ilk defa katılan varlıklar, dünyadaki yüzlerce bedenlenmelerinden sonra, son bedenlerini de terk ederek insanlık safhasını tamamladıkları takdirde içinde bulunduğumuz hidrojen alemini de tamamlamış olmaktadırlar. Ve, daha yüksek alemlerde yollarına devam edebilmek için ara alemlere geçmektedirler.

         Varlıklar, dünyadaki gibi ara alemlerde de birer beden sahibi olmaktadırlar. Fakat oradaki bedenler terk edilirken dünyadaki gibi kaza, kavga, hastalık veya cinayet gibi endişe ve korku veren olaylar meydana gelmemektedir. Sanki kucakta taşınan ve gittikçe ağırlık yapmaya başlayan bir eşyanın kolayca yere bırakılması gibi varlıklar orada bedenlerini kendi istekleriyle terk etmektedirler. Dolayısıyla ölüm korkusu bir varlığın dünya okulunu tamamlamasıyla birlikte tamamen sona ermektedir.

         Ara alemlerde bedenlerini kendi istekleriyle terk eden bu varlıklar diğer varlıklarla ruha hizmet yolunda bir idrak birliği içerisine girmekte ve ara alemlerden ayrılarak vazife planlarına katılmaktadırlar. Vazife planlarına katılan varlıklar ruhların tekamül ihtiyaçlarını aktif olarak karşılamaya başlamaktadırlar. Fakat ruhların tekamül ihtiyaçları kainatların, alemlerin, dünyaların, insanların ve şu an ki dünya hayatının var olma sebebidir. Varlık, dünyada basit bir insan bedenine bağlanmakla işte bu büyük ve ilahi sorumluluğu yerine getirmenin bir hazırlığını yapmaktadır.

         Dünyada yaşayan bir insan, kendi hayatının böyle büyük bir sorumluluğu yüklenmeye yönelik olduğunu idrak edebildiği ölçüde, kendisini bir varlığın ve dolayısıyla bir ruhun temsilcisi olduğunu idrak edebildiği ölçüde, bilgisini ve sezgisini kendi iradesiyle artırabildiği ölçüde, kendini ruha hizmet etme yolunda ancak feda edebilecektir. Kendini feda edebildiği ölçüde de ölüm korkusundan kurtulabilecektir. Çünkü fedakarlık terk etmeyi gerektirir ve terk etmek de doğal olarak hafiflik yaratır.

         Dünyanın yeni devresinde insanlık safhasına katılan yeni varlıklardan bahsetmiştik. Önceleri basit dünya realitelerine sahip olan bu varlıklar binlerce yıl içinde yüzlerce kez dünya bedenlerine bağlanarak orta düzey bir realiteye ve orta düzey bir tekamül seviyesine ulaşmaktadırlar. Varlıklar bu tekamül düzeylerine ulaşınca ihtiyaçları da artmaktadır. Ve, bir sürü arzuları, ümitleri sevgileri, tutkuları ortaya çıkmaktadır. Bu tekamül seviyesindeki bir insanın tutkuları onu hayata bağlayan her şeyidir.

         Fakat, bu insan varlığının şuur altının derinliklerinde, bedeni kaybetmek korkusunun öz bilgiye dönüştürülmüş halleri bulunmaktadır. Şuur altında bulunan bu korku, bir travma sonucu beynin şuur merkezine yansıyabilir. Veya sarsıcı bir olay yaşayabilir ya da ölümle yüz yüze gelebilir ve bu korku insan şuurunda ortaya çıkabilir.

         Böyle tutkuları olan bir insan, bu korkuyla karşı karşıya geldiği zaman ölümün zamansız geldiğini ve kendisinin henüz hazır olmadığını hisseder. Ailesi, akrabası, dostları, düşmanları, alışkanlıkları, sahip olduğu her şeyin ebediyen terk edilip gidileceği düşüncesinin altında o insan ezilmeye başlar.

         Yeni bir ortam, yeni bir hayat, yeni bir beden, yeni bir realite, yeni bir cinsiyet, yeni bir kader, her ne kadar her şeyin yenisine kavuşulacağı vaat edilse de bütün bu yenilikler o insanın ölüm korkusunu ortadan kaldıramaz.

         Bu tekamül seviyesindeki bir insanı bedenden ebediyen ayrılma endişesi sardığı zaman insanlara, olaylara ve hayata karşı bakış açısı değişir. Her şeye karşı bir boş vermişlik duygusu içerisine girer. Ezici, hüzün verici, tarif edilemeyen karışık duygular yaşamaya başlar ve artık huzuru kalmaz. Bedenden ebediyen ayrılma endişesi insanın içinden ta derinlerden çıkıp geldiği için içgüdüseldir ve onun ağır olan baskısı bütün problemleri bastırır.

         İnsan böyle bir bedenden ebediyen ayrılma endişesi yaşamaya başladığı zaman kendi varlığının tekamül düzeyinin nerelerde olduğunu hemen anlamalı ve dünya hayatı ve amacı hakkındaki bilgi ve sezgilerini ona göre artırmalıdır. Bu konuda ihtiyaç duyulabilecek tüm bilgiler mevcuttur.

         Tekamül düzeyi yüksek bir varlığın bedeninden ebediyen ayrılmak endişesi ise tutkularından veya sahip olduklarını kaybetmekten doğmaz. Onlar da endişe duymaktadırlar, fakat bu endişe yüksek varlığının dünyada yapmayı planladığı işleri bitirip bitirmediği ile ilgilidir.  

         Şimdi, dünyadaki bir insan bedenini tek başına kuramayan varlık o bedeni de tek başına terk edememektedir. Varlıklar dünyada bedenlere bağlanırken de terk ederlerken de daima yardıma ihtiyaç duymaktadırlar. Tesadüfen bir insanın yaralanmasına, sakat kalmasına, psikolojisinin bozulmasına veya ölmesine sebep olan bütün olaylar, yardımcı varlıklar tarafından özellikle düzenlenmektedir.

         Yani tesadüf gibi görünen bütün olayların arkasında büyük bir plan ve program yürütülmektedir. Bu plan ve program insanlar tarafından görülmemektir. Fakat yine de verilen bilgilerden ve idrakleri gelişmiş olanlar tarafından sezilmektedir. Meydana gelen veya getirilen her hal ve durum bu plan ve program dahilinde varlıkların ihtiyaçlarına göre meydana getirilmektedir.

         Bu bilgiye göre, hiçbir varlıkta bedeninden ebediyen ayrılma endişesi tesadüfen meydana gelmemektedir. Varlıkların, gerektiği takdirde ve gerektiği yer ve zamanlarda vazife planları tarafından her türlü ruh halleri içerisinde tutulabileceklerini unutmamak gerekir. Her şey tesirlerle idare edilmektedir. İnsan varlığının, vazife idrakinin ve ruhun sonsuz tekamül yolculuğunun derin düşünülmesi ve hayatın arka plan gerçeklerinin dünyada iken sezilmesi gerekir.

Free Hit Counter (01.01.2016)

Copyright © 2016. The Last Knowledge.
Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.