Notlar

LK banner 2016

17:35:23
 2/05/2024

         Dünyaya verilen son bilgilerde ölümün hiçbir ıstırap ve acı vermeyen bir an meselesi olduğu söylenmiştir. Varlığın, ölüm karşısındaki durumunu anlayabilmek için onun bedenle olan bağlantılarının nasıl kurulmuş olduğunun bilinmesi gerekir.

         Dünya realitesine göre bedenin ölümü ebedi bir kayıp, varlık realitesine göre kazanılmış öz bilgi materyallerinin dünyadan çekip alınması olarak görülebilecek ölüm anı geldiği zaman varlıkta neler olduğu ve ne yapılması gerektiğini son realite bilgilerine göre kısaca ve basitçe ifade etmeye çalışalım.

         Ölünce bedeni terk eden bir insan varlığı o bedenin içinden çıkıp da herhangi bir yere gitmiş değildir. Varlık hiçbir zaman bir insan bedeni içinde bulunmamıştır, tıpkı ruhun kainat içinde hiçbir zaman bulunmadığı gibi.

         İnsan varlığı, insanlık safhasında ancak tekamül düzeyi çok gerilerde olan bir kısım varlık topluluğunu hakimiyeti altına almakla bir bedenle bağlantı kurmak ve kendini geliştirmek imkanına sahip olmaktadır.

         Tekamül düzeyi gerilerde olan bir varlık topluluğunun insan varlığının hakimiyeti altına girmesi, onların özgürlüklerinin ellerinden alınıp tekamüllerinin engellendiği manasına gelmemektedir. Tam tersine, insan varlığının talimatıyla hep birlikte kendi bedenlerini kurma fırsatı bulmakta ve meydana getirdikleri küçük bir beden topluluğu ile de bütün bedeni bir işbirliği içinde yöneterek kendi tecrübelerini artırıp kendi tekamüllerini sağlamaktadırlar.

         Fakat, bu varlıklar insan varlığının hakimiyeti altında bulunmaktadır. Dolayısıyla insan varlığı bu varlıklara hakim olunca onların meydana getirmiş oldukları beden topluluğuna da hakim olmaktadır.

         İnsan varlığı, insanlık safhasını tamamlayana kadar bu bir kısım beyin hücresi varlıklarını serbest bırakmamaktadır. İnsanlık safhasında insan varlığının ihtiyacı olan kadın, erkek, çift, bütün insan bedenlerini aynı varlıklar kurmaktadır. Dolayısıyla insan varlığının gelişimiyle paralel olarak bu varlık topluluğu da kendi safhalarında gelişmiş olmaktadırlar. Yani her iki taraf da birbirini geliştirerek tekamüllerini sağlamaktadırlar.

         Kısaca, tekamül düzeyleri çok gerilerde olan bu milyarlarca varlık topluluğu insan beyninin en gelişmiş hücrelerinin varlıkları olmaktadırlar. İnsan varlığı kendi tekamülünü sağlamak için bu varlıklara bedenlenmeleri için talimat verdiği zaman bu varlıkların her biri zemini önceden hazırlanmış anne karnında kendilerine ait birer gelişmiş beyin hücresi kurmaya başlamaktadırlar.

         Bu beyin hücreleri insan beyninde küçük bir topluluk meydana getirmekte ve bu topluluk insan beyninin merkezini oluşturmaktadır. Dünyada da bir insan beynini ve dolayısı ile bedenin tümünü yöneten bu merkez olmaktadır. İnsan varlığı ise beyin hücreleri varlıkları aracılığı ile bu merkeze hakim olmakta ve dolaylı yoldan bir insan bedenine bağlanmış ve asıl yönetici konumunda bulunmuş olmaktadır.

         Beyin merkezi hücrelerinin varlıklarının bedenlerini terk etmeye başlamaları ise, ki bu beyin hücrelerinin birer birer ölmesi demektir, insan varlığının insan bedeninden dolaylı yoldan ayrılmaya başladığını göstermektedir. Dolayısıyla ölüm anında bedende meydana gelen hal ve hareketler insan varlığına değil bedene ait durumlar olarak ortaya çıkmaktadır.

         İnsan varlığının bedenden ayrılma süresi ise beyin merkezinin hücre varlıklarının bedenlerini terk etme sürelerine bağlıdır. Beyin merkezinin hücre varlıkları bedenlerini tamamen terk edince beyin fonksiyonu durmakta ve insan varlığı da bedeninden tamamen ayrılmış olmaktadır. Bedenin diğer organlarına ait hücre varlıkları ise başka organlarda gelişimlerine devam etmek üzere dağılmaktadır.

         Şimdi, bir bedene bağlanan varlık hangi tekamül düzeyinde olursa olsun, hangi safhada olursa olsun vazifesini yaptıktan sonra yoluna devam edebilmesi için o bedeni terk etmek zorundadır. Yani dünyaya doğarak gelen ancak ölerek gidebilir. Ölümü görmemezlikten gelmekle, akla getirmemekle, uzak durmakla, kaçmakla, hayatın bu gerçeği saklanamaz ve değiştirilemez. Mademki hayatın bu gerçeği saklanamaz ve değiştirilemez o halde düşünen bir insanın bu duruma kendince bir yol veya çare arayıp bulması gerekir.

         Gerçekten düşünen bir insan neden var olduğunu araştırır, aslında kim olduğunu merak eder, imkanları ölçüsünde bilgi edinir. Bu bilgiler onun dünya hayatını şekillendirir. Edinmiş olduğu bilgilere göre hayatını düzenler ve sürdürür. Ölümden sonraki hayat hakkında herkes gibi sahip olduğu bir takım bilgileri vardır. Ölümle bir gün karşılaşacağından emindir.

         Gün gelir, yaşı ilerler ve beden bozulmaya başlar. Yani beyin hücreleri varlıkları bedenlerini terk etmeye başlarlar. Artık öleceğini ve hiç kimsenin kendisine yardım edemeyeceğini bilmektedir. Artı, sesini de kimseye duyuramayacağını bilmektedir. Bu yolculukta tek başınadır ve yalnızdır. Ölüm esnasında yapabileceği tek bir şey kalır, o da tek umududur.

         Dünya hayatındayken ölümden sonraki hayat hakkında edinmiş olduğu bir takım bilgileri vardır. İşte bu bilgilerin sezgileri dünyada iken gerçekten kazanılmış ise, yani vicdanıyla yaşamış, öte alem hakkında imajinatif faaliyetlerle sezgilerini geliştirmiş, bu bilgi ve sezgilere samimi olarak güvenmiş ve kendisini gelecek hayatına hazırlamış ise, öğrenmiş olduğu bu bilgi ve sezgiler onun orada rehberi olur. İşte bu rehber onun iki dünya arasındaki bu karanlık kapıdan rahatlıkla geçmesini sağlar ve kapının ardındaki ışığa ulaştırır.

         Dünyada meydana gelen ölüm veya doğum olayları sadece insanlara veya hayvanlara has olaylar değildir. Farklı isim ve şekiller altında bitkiler aleminde de sessiz sedasız gerçekleşmektedir. Dolayısıyla hayatın bu gerçeğinin ne kadar çok doğal olduğunu tüm safhalarda görebilmek ve geldiği zaman da sabır ve cesaretle karşılayabilmek gerekir.

Free Hit Counter (01.01.2016)

Copyright © 2016. The Last Knowledge.
Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.