Notlar

LK banner 2016

11:01:19
 28/04/2024

Varlıklar, dünyadaki bitki ve hayvan bedenlerinden başka insan bedenlerini de aynı amaç için kullanmaktadırlar. Şimdiye kadar anlatılan bitkiler ve hayvanlar alemine ait bedenleri varlıklar kullanırken, o varlıkların ve o varlıklara hakim olan ruhların, bedenlerin içine girmedikleri ortaya çıkmaktadır. Bu durum insan bedenleri içinde geçerlidir.

Yani ruh, öz varlığın bedeni içine girmeden ona nasıl hakim olmakta ise, varlık da insan bedeninin içine girmeden ona hakim olmaktadır. Ruhun içgüdüleri varlığa nasıl yansıyor ise, varlıktaki içgüdüler de dünyadaki bedenine yansımaktadır. Fakat varlıktaki bu içgüdüyü dünya bedeni ancak gelişmişliği oranında yansıtabilmektedir.

Tecrübeli bir varlığın gelişmemiş bir bedene bağlanması ona bir fayda sağlayamaz, çünkü bedenin imkanları varlıktaki içgüdüleri ifade edemez. İçgüdüler ifade edilmeyince ona bağlı mekanizmalar çalışmaz ve varlığı geliştiremez. Yani insan bedenlerini kullanan varlıklar hayvan bedenlerini kullanmazlar.

Tecrübesiz bir varlığın gelişmiş bir bedene bağlanması da ona bir fayda sağlamaz. Çünkü karmaşık bir bedeni kontrol etmekte varlık yetersiz kalır, ve kendini geliştirme imkanları yine ortadan kalkar. Yani hayvan bedenlerini kullanan varlıklar insan bedenlerini kullanamazlar.

Bu durumda varlıklar, kazanmış oldukları tecrübeleri oranında hakim olup kontrol edebilecekleri bedenlere bağlanırlar, ve o bedenler de hareket imkanlarına göre varlıktaki içgüdüleri yansıtırlar. Bu konuya biraz gerilerden başlayarak devam edelim.

Bir bitki bedenine bakıldığı zaman ona hakim olan varlığın içgüdüsel bir davranışı o bitkide hemen görülememektedir. Fakat bir hayvan bedenine bakıldığı zaman o hayvana hakim olan varlığın iç güdüsel davranışları o hayvanda hemen görülebilmektedir. Çünkü bedenin maddi imkanları varlığın gelişen içgüdülerine paralel olarak gelişmiş ve içgüdülerini daha iyi yansıtmıştır.

İlginç bir hayvan görüldüğü zaman nasıl bir hayat yaşadığı incelenir ve özellikleri bilinir. Aynısından bir hayvan daha görüldüğü zaman onun hayatı ilki kadar ilgi çekmez. Çünkü ikincisinin hayatı ve özellikleri beden şeklinden hemen tanınır ve bilinir. Aynı beden şekillerine sahip hayvanlar gerçekten aynı davranışları gösterirler ve göstermeye de devam edeceklerdir.

Halbuki o hayvanın veya diğer bütün hayvanların davranışları kendi bedenlerinden kaynaklanan bir durum değildir. Davranışlar her ne kadar birbirinin aynı olsa da bunlar, eşit seviyede gelişmiş olan varlıkların içgüdülerini geliştirmek için ihtiyaç duydukları hareket benzerliğinden doğmaktadır.

Evinde hayvan besleyenler veya zamanında beslemiş olanlar, o hayvanların gözlerine baktıkları zaman, arka planda ona hakim olan bir varlığın ancak o hayvan bedeniyle davranışlarını ifade edebildiğini görebilir veya hissedebilirler. Yani, hayvanın gözlerine dikkatli baktıkları zaman sanki, görünen o bedeninden başka içinde farklı bir şey varmış gibi, o hayvanı ve davranışların sahibini birbirinden ayrı görebilirler veya hissedebilirler. Varlıklar geri çekildikleri zaman, yani bedenlerini bırakınca, hayvanların gözlerindeki o ışıltılar ve manalar gözle görülür bir şekilde söner ve kaybolurlar.

Hayvan bedenleri ilkelleştikçe, onlara hakim olan varlıkları, o hayvanların gözlerine bakarak hissetmek zorlaşır. Gözlerdeki ifade gittikçe derinleşir veya durgunlaşır. Hareketleri de türüne göre yavaşlar veya durgunlaşır. Birinin diğerinden farklı özellikte olması, varlıkların içgüdülerini ifade eden bedenlerin, basitlikten karmaşıklığa doğru giden kuralı değiştirmez.

Bitki safhasına inince, varlığın içgüdüsel davranışları artık bitki bedeninde izlenecek şekilde görünmez. Fakat, içgüdüsel hareketler arka planda devam ettiği için, bitki bedenleri de yavaş yavaş oldukları yerlerde hareket ederler, yani büyürler.

Bitki ve hayvan bedenlerine bağlı bulunan varlıklar, bulundukları alemden içgüdüleriyle tesirler gönderip maddelerde hareketi meydana getirirken, tekamül mekanizmasıyla da kendilerini geliştirmektedirler. Tekamül mekanizması, meydana getirilen otomatik hareketlerle bitki safhasından başlayıp yavaş yavaş yükselmektedir.

Bu varlıklar hayvanlık safhasına geçtikleri zaman, bu hareketler hayvanların yemesi, içmesi, kavga yapması, birlikte olması, gibi hareketler olarak görünmekte ve onların bu hareketleri hayvanlık safhasındaki tekamül mekanizmasını otomatik olarak yükseltmektedir.

Bu mekanizmanın kusursuz olarak çalışabilmesi için sevgi gibi yardımcı bir mekanizma daha çalışmaktadır. Hatta bu yardımcı mekanizma bitki safhasında iken çalışmaya başlamakta ve topraktan su çekme veya bir çiçeğin açma hareketi gibi hareketlere karşılık gelmektedir. Bu yardımcı mekanizma varlığı hedefine ulaştırana kadar gelecek diğer safhalarda da çalışmaya devam etmektedir. Bu mekanizmanın hayvanlarda görünen şekli, bedenlerinin ifade etme kabiliyetine göre, sevgi görüntüsünü veren oyun gibi hareketler olarak ortaya çıkmaktadır.

Sevginin bağlayıcı özelliğinin bu yardımı olmadığı takdirde, tekamül mekanizmasının yükseliş hızı yavaşlamakta ve hatta durma noktasına gelecek kadar ağırlaşmaktadır. Varlıklar, hayvanlarda görülen bu sevginin yardımıyla birlikte, yuva yapmakla, aile kurmakla, saldırmakla, savunmakla, veya hep kaçmak gibi görünen hareketlerle tekamül mekanizmalarını otomatik olarak çalıştırmakta ve içgüdülerini geliştirmektedirler. Uzun veya kısa uykuları dahil hayvanlarda görülen hal ve hareketlerin tümü varlıkların işine yarayan hareketlerdir.

Dünyadaki hayvanlık safhasını tamamlamış olan varlıklar, doğrudan doğruya insan bedenlerine bağlanıp kontrol edememektedirler. Bu varlıklar, dünyadaki hayvanlar aleminin son bedenlerini kullanıp bitirmekle, hayvanlık safhasını bitirmiş sayılmamaktadırlar. Çünkü hayvanlar aleminde kullanılan bedenler sadece dünyada bulunmamaktadır.

Bu varlıklar, bir hiyerarşiye sahip olan diğer gezegenlerdeki hayvan bedenlerini de kullanmaya devam etmektedirler. Hatta bu kullanımın süresi, ilkel bir insanın dünyanın en olgun insanı haline gelene kadar geçen süreden çok daha uzundur. Bu varlıkları, insan bedenlerinin kullanımına yaklaştıran hayvan bedenleri sadece dünyada bulunmamaktadır. Hayvan bedenlerinin kullanımına yaklaştıran bitki bedenleri de sadece dünyada bulunmamaktadır. Dünyadaki ve diğer gezegenlerdeki bitki ve hayvan bedenleriyle geliştirdiği içgüdülerinden sonra, yine aynı içgüdüleriyle, insan bedenlerini kullanabilmek için, kendilerine uygun bir hazırlık ortamına geçmektedirler.

Bu varlıklar, insan bedenini yöneten beyin merkezi ve hücrelerinin tecrübelerini de kazanıp hazırlığını bitirdikten sonra, ancak ilk defa bir insan bedenine bağlanarak, içgüdülerini kaldığı yerden itibaren geliştirmeye devam etmektedirler. Hiçbir varlık, gerek bitki, gerek hayvan, gerek insan bedenlerine tek başına bağlanıp kontrol edememektedir. Her adımlarında onlara yardım eden görevli varlıklar bulunmaktadır. Bu görevli varlıkların da hiyerarşik yapıya sahip üstleri bulunmaktadır.

Bir varlığın insan bedenine nasıl hakim olup kontrol ettiğinin ayrıntılarını daha sonra izah edeceğiz. Şimdilik, durumun nasıl geliştiğinin geneli üzerinde durarak devam edelim.

Varlığın içgüdüsel gelişimi her ne kadar inişli çıkışlı gibi görünse de basitlikten zenginliğe doğru yükselen bir yol izler. Bu gelişimin yükselen basamakları arasında büyük bir boşluğun veya tıkanıklığın meydana gelmemesi için, kullandığı son hayvan bedeniyle ilk insan bedeninin birbirine yakın olması gerekir. Hayvan bedenlerini kullanmaya alışmış olan varlıklar, ilk defa insan bedenlerine bağlandıkları zaman, bu alışkanlıklarını yine sürdürmektedirler. Onun için ilk insanlar, doğal olarak hayvanlar gibi önce içgüdüleriyle yaşamaya başlamaktadırlar.

Varlık, hayvanlık safhasında iken, içgüdüleriyle tesirler gönderip tekamül mekanizmasıyla kendini geliştirirken, insanlık safhasında da tesirler gönderip yine tekamül mekanizmasıyla kendini geliştirmektedir. Fakat insanlık safhasına geçince ve varlığın içgüdüleri insan bedeninde ortaya çıkınca, varlığın özgür iradesiyle tesirler gönderip tekamül mekanizmasını yükselterek kendini geliştirme hakkının bir kısmı, insan bedeninde ortaya çıkan içgüdülerinin eline teslim edilmektedir.

Tekamül mekanizmasına özgür iradeyle değerler ekleyip yükseltme hakkı insana tanınınca, varlığı geliştiren sorumluluk da bu noktada insana geçmektedir. İnsan içgüdüleriyle, bu noktada tekamül mekanizmasına değerler ekleyerek kendine hakim olan varlığı geliştirmeye başlamaktadır.

Bu hak, hayvan bedenlerine yansıyan içgüdülere verilmediği için, hiçbir hayvana sorumluluk duygusu yüklenmemiştir. Yani, binlerce yıl dünyada yaşadığı halde, hayvan bedenlerinde vicdan veya bir sorumluluk duygusunun gelişip ortaya çıktığı görülmemiştir. Vicdanın yerini alan hayvanlardaki tekamül mekanizmasını, varlık içgüdüleriyle otomatik olarak yükseltip kendini insanlık safhasına hazırlayabilmektedir.

İnsandaki içgüdü, binlerce yıl içinde gelişerek içgüdü olmaktan çıkıp, sezgi dediğimiz bir duruma dönüşmektir. İnsan, binlerce yıl daha, sezgileriyle tekamül mekanizmasına değerler ekleyerek yükseltmeye ve kendisine hakim olan varlığın içgüdülerini geliştirmeye devam etmektedir. Bu geçen binlerce yıllık zaman içinde insanlar köyler, kasabalar kurup toplum hayatına da başlamış olmaktadır.

İnsanlardaki binlerce yıl evvelki sezgiler, tekamül mekanizmasıyla daha fazla gelişerek bu gün idrak dediğimiz duruma dönüşmüştür. Ta bitki safhalarından başlayan tekamül mekanizması da, bu günün insanında vicdan duygusu olarak ortaya çıkmıştır. Yani, insanlık safhasına geçmiş bir varlığın içgüdülerine artık içgüdü değil, varlığın idraki denmektedir. İnsan bedenine yansıyan varlığın içgüdüleri de gelişmiş olduğu için ona da idrak denmektedir.

Varlığa içgüdüler ruhtan yansımaktaydı, bu içgüdüler idrak olunca, varlığın idraki ruhtan yansımış olacaktır. Ruh, kendisinden yansıyan varlıktaki bu idraki kullanarak tekamülünü tamamlamaya çalışmaktadır. Yani ruhun tekamülünü varlığın idraki sağlamaktadır, varlığın hakim olduğu dünyadaki insan idraki sağlamaz. Varlık, üst taraftan ruha bağlı olmakla, alt taraftan da bedene bağlı olmakla ortada kalmıştır. Ve, bu ortadaki varlığa hakim olan da insan değil ruh olmaktadır. Bu bilgilere göre, bir insanda bir de varlıkta olmak üzere iki ayrı idrak bulunmaktadır.

Varlığın gelişimi evvelki safhalarda içgüdülerin tekamül mekanizmasına değerler ekleyip yükseltmesiyle mümkün oluyordu. Bunun devamı olan şimdiki safhada ise, insandaki idrakin vicdan mekanizmasına değerler eklemesiyle mümkün olacaktır.

İdrak vicdana nasıl değer ekler? İdrakin vicdana bir değer ekleyebilmesi için düalite prensibi ve değer farklanması mekanizmasıyla meydana getirilen hareketler gerekir. Çünkü insanda bir duygu olarak ortaya çıkan vicdan mekanizmasının denge seviyesi, kaba veya ince maddelerin hareketleri olarak gördüğümüz olaylar sayesinde, idrakin vicdana olumlu yönde değerler eklemesiyle yükselebilmektedir. Varlık da, denge seviyesi yükselen bu vicdan mekanizmayla gelişebilmektedir.

Aslında olaylar da, insan özgür iradesiyle vicdan mekanizmasının olumlu tarafına değerler ekleyip bilgi ve idrakini geliştirsin diye meydana getirilmektedir. Çünkü, arkasında varlık ve onun da arkasında ruhun tekamül ihtiyacının karşılanması gibi çok önemli sebepler bulunmaktadır.

Olaylar, bu maksadı yerine getirmek için, insan bedeninde veya uzağında meydana getirilmiş olabilir. Burada, insanın kendi vicdanı hakkında doğru bilgilere sahip olup seçimini yaparken çok uyanık ve dikkatli olması gerekir. Zira, özgür iradeyle vicdan mekanizmasına değer eklenirken, olumlu taraf tercih edilirse kolay, olumsuz taraf tercih edilirse idrakin gelişimi zor yoldan olmaktadır. Zor veya kolay yolların tercihi, bu yollara girmeden önce düşünülmesi gerekir.

Çünkü idraki geliştiren bu mekanizmalar, vicdanın olumlu veya olumsuz tarafına bir değer eklenince, ortaya çıkan rahatlığı veya rahatsızlığı dikkate almadan bir sonuç elde edene kadar otomatik olarak çalışmaktadır. Bu seçimlerde olumsuz taraf tercih edilmiş ise, o insanın elinde olmadan arka arkaya tatsız olaylarla karşılaşıp yaşayarak, vicdanın olumlu tarafına zorla değerler ekleyerek idrakini geliştirme yolunu seçmiş olması demektir. Yani kalp kırarak idraki geliştirmenin yolu acı ve ıstıraplı olmaktadır.

Tatsız olaylar kendiliğinden arka arkaya meydana gelmez. Sebep ve sonuçlar yatay olarak değil dikey olarak düşünülürse olayların ne kadar önemli ve gerekli olduğu ortaya çıkar. Gerekli olaylar, varlıkların gelişimi için bağlı oldukları bedenlerine görevli varlıkların gönderdikleri tesirlerle o bedenlerin, yani insanların, tatsız olayları meydana getirmesine sebep olurlar. Yardımcı varlıkların yaptığı bu yardımın sebep ve sonuçlarını dikey olarak göremeyenler, yani varlığa ve dolaylı yoldan ruha hizmet zincirini göremeyenler bu olayları bela olarak değerlendirir.

Şimdi, insanlar vicdanının denge seviyesini yükseltip idrakini geliştirmek için iyi veya kötü olaylar yaşayarak bilgi sahibi olmaktadır. Bu bilgiler, varlıkla insan arasında bulunan şuur dışı dediğimiz manyetik bir alana kaydedilmektedir. Buradaki bilgiler insanların kıyas bilgileridir, yaşanan olayların ve sonrasının çözüm bilgileridir. İnsanların mihenk taşlarıdır. Bu bilgilerin tamamı o insanın bu dünya hayatındaki realitesini meydana getirmektedir.

Bir insanın, kendi realitesinin ne seviyede olduğunu anlayabilmesi için, bilgilerinin doğruluğunu ve kalitesinin sağlamlığını kendisinin kontrol etmesi gerekir. Çünkü bugün doğruluğundan emin olunan bilgiler yarın yanlış çıkabilir. Bugün doğru yapıldığı düşünülen hareketler, yarın bir hata olarak ortaya çıkabilir. Veya tam tersi olabilir. Fakat insanların doğruyu bulması için hata yapması da gerekir. Hatta, hata yapmak insanların bir hakkı olmaktadır. Fakat bilerek kırılan bir kalbin hata olmadığının da bilinmesi gerekir. Kıyas bilgilerinin kalitesinin artırılması, vicdanın olumlu veya olumsuz tarafı tercih edilirken yapılacak muhtemel hataları en alt düzeye indirir. Bu tercih insanların idrak ve iradelerine bırakılmıştır.

Bir insan görüldüğü zaman önce onun varlığı akla gelmelidir. Bir insana konuşulduğu zaman onun varlığıyla konuşulduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Belki o, dünya realitelerinin içine iyice gömülmüş ve kendi varlığından bihaber olabilir. Veya görevli varlıklar, tesirler gönderip, onu toplum realitesine uygun bir ruh hali içinde tutabilirler. Görevli varlıklar, gönderdikleri tesirlerle insanları çeşitli ruh halleri içinde tutarak da yardım ederler. Doğal olarak o da, bir varlığın bir bedeni kullanarak kendisine konuştuğunu bilmeyebilir.

Halbuki birbiriyle konuşan tüm insanların öz varlıkları şuurludur. O öz varlık, o insanın beynine hakim olunca, dışarı yayılan bir kısım manyetik alanı o varlığın şuurunun o insandaki bir uzantısı haline gelmektedir. O insan, sahip olduğu bu bir kısım şuuruyla içindeki varlık adına, yani farkında olmadığı kendisi için aslında dünyadan materyal toplamaktadır, yani bilgi toplamaktadır.

Onun için, bir insan görüldüğü zaman, yaşam tarzını veya her zamanki alışılmış hal ve hareketlerini izlerken, uyanık olup arka plandaki öz varlığının bir amacı ve hedefi bulunduğunu unutmamak gerekir. Çünkü, o varlığa bir ruh hakimdir. Bütün ruhlar kutsaldır ve kutsal olanın boş ve manasız bir hayatı olamaz.

Dolayısıyla, insan hayatının gerçek amacını bilenler, ruhu insanlıkta ve insan bedenlerinde görüp tüm hayatın kutsallığını sezebilirler.

Hiç kimse göründüğü gibi değildir.

Free Hit Counter (01.01.2016)

Copyright © 2016. The Last Knowledge.
Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.