Çalışma Notları

LK banner 2016

16:45:11
 2/05/2024

İdrak, sonsuz madde sistemlerini birbirine bağlayan bir kudrettir. Yalnız, bu konuyu anlayabilmek için biraz bilgi birikimiyle birlikte çok geniş çaplı düşünmek gerekir, çünkü bir ucu kainat üstüne uzanıyor diğer ucu kainatın her yerine dağılıyor.

 

İdrakin kainata girdiği noktaları kısaca hatırlatalım. İlk başlarda ruhların ihtiyaçlarını kainat maddelerine yansıtan asli tesir, maddeleri harekete geçirdikten sonra ruhlar bu maddelere pasif olarak bağlı kalıyorlardı. Buradaki madde hareketleri ruhta uyuyan bir kabiliyeti yavaş yavaş uyandırıyordu.

Ruh maddeden kopamadığı için ruhta uyanan kabiliyet tekrar dönüp maddeye yansıyordu. Maddeye yansıyan bu kabiliyet, maddeye değil ruha ait bir kabiliyet oluyordu. Maddede ortaya çıkan ruha ait bu kabiliyet, bağlı olduğu maddenin hareketleri hızlandırılınca aynı şekilde kalmıyordu. Hızlandırılan madde hareketiyle birlikte ruhtaki kabiliyetin vibrasyonu da yükseltiliyordu. Aynı anda, hareketleri hızlandırılmış maddeler ilk hallerine göre büyük fark atıyordu. Bu büyük farkın nedenleri hakkında ruh ilk bilgileri almaya başlıyordu. Bu ilk bilgiler, sebep sonuç yasalarıyla ilgili bilgilerin kainatta ilk ortaya çıktığı noktalardır.

 

Hızlandırılan madde hareketleriyle ruhtaki kabiliyetin uyandırılma limiti çizgiyi geçince, asli tesirler son görevlerini yerine getirmek için maddeleri hızlandırma yerine farklı bir harekette bulunuyordu. Çok hızlı hareketlere sahip maddeleri bir araya toplayıp toplu bir madde meydana getiriyordu. Maddenin ilk hareketinden bu son hareketine kadar, maddeye bağlı olarak gelen ruhun kabiliyeti de biraz daha açılmış bulunuyordu. Asli tesirler buraya kadar gelen ruhun maddeyle bağlantısını keserek bu toplu maddeye bağlıyorlardı. Bu, tesirlerin bir yerden başka bir yere ebedi olarak yansıtılması gibidir. Artık bu toplu madde ruhun bir varlığı ol- uyordu. Taa ilk baştan beri ruhta uyandırılmaya çalışılan kabiliyet, bu varlığa yansıyarak de- vam edecekti. Asli tesirler, bir annenin çocuğunu elinden tutup yürüterek okuluna teslim et- mesi gibi, son görevlerini yapıp geri çekiliyordu. Bunun farkına varmış ve sorumluluğunu hissetmiş vazifeli varlıklar, bu acemi varlığa hedefine ulaşana kadar öğretmenlik yapıp yardım edeceklerdi.

 

Şimdi, ruhun bu acemi varlığına ruhtan yansıyan kabiliyet bir tanedir. Onun adına da içgüdü denilmiştir. Varlık madde hareketleriyle oynayıp ruhta yeni bir kabiliyeti ortaya çıkartmıyor. Her ne yaparsa yapsın ruhta bulunan tek bir kabiliyeti, bu içgüdünün genişlemesine aracı oluyor. Yeni kabiliyetler bu içgüdünün içinden çıkıyor. Ruh kainat üstünde kalınca bu içgüdünün kaynağı da ruhla birlikte kainat üstünde kalır. Varlık da ruhun kabiliyetine aracı olur. İşte, ruhta uyanıp kainata yansıyan bu tek kabiliyet, tek içgüdü, idrakin ham maddesi yerine geçen ve açıldıkça çoğalan bir hazine gibidir. Yani beyaz ışıktan yansıyan gök kuşağı renkleri gibi, kainatta ne kadar çok çeşitli kabiliyetler varsa, hepsi bu tek kabiliyetin şemsiyesi altında mey- dana gelir ve ortaya çıkarlar. Kısaca kainatta her şey idrakin takım elemanlarıdır.

 

Varlık, bu içgüdüsüyle kainatta sonsuz şekillerde tatbikatlar yapar. Vazifeli varlıkların yardımlarıyla bedenler kurar, bunlar taş olur, toprak olur, ağaç olur, hayvan olur. Fakat, bu içgüdü de bunların paralelinde gelişir ve bunun içine yarıyarıya sezgi karışır. Biraz daha gelişir, içgüdü de kalmaz tam sezgi olur. Bu sezgi nerden ortaya çıkıyor, hareketlerin hızlanıp başka türlü hale geçmesinden ortaya çıkıyor. Bu hal, aynı zamanda, ruhtaki kabiliyetin bir derece daha uyanıp maddeye tekrar yansıyan durumudur. Yoksa, maddenin frekansı ne kadar yükseltilirse yükseltilsin sezgi ortaya çıkmaz. O yüksek frekans, ruhtaki kabiliyetin frekansıyla rezonansa girdiği zaman maddeye transfer olur ve kabiliyet maddede belirir, ve eşiymiş gibi görünür. Frekanslar veya titreşimler kendi başlarına bir şey ifade etmez, sadece maddeleri sonsuz sayılarda sonsuz şekillere sokarlar. Ruh bu titreşimlere bağlıysa, ki bunu asli tesirler bağlar, işte o zaman ruhun bağlandığı maddelerin de bir şekli olur. Bu şekillerde de ruhun ka- biliyetleri görünür. Bir şekli olupta ruhun bağlanmadığı madde olmaz. Yaşayan varlıkların şekillerine dikkat ederseniz aradaki kabiliyet farklarını da görebilirsiniz. Bu, kusursuz bir programdır, onun için tehdit etmeyen bir şekli bozmamak gerekir. Yani bu, sana zarar vermeyen ve tehdit etmeyen bir hayvanı öldürme demektir. Adım atarken adımını attığın yerde ot varsa ve seçme şansına sahipsen otun olmadığı yere adımını at demektir.

 

Bu, biraz daha gelişir, bu defa sezgiye idrak karışır, artık biraz daha gelişirse, işte o zaman sezgi de kalmaz çok ilkel bir idrak meydana gelir. Çünkü bu ilkel idrak, daha önceki gelişmekte olan idraklerin tümünü içine almıştır. Fakat bunun, adı, ilkel idrak, aslı, ruhta oldukça uyanmış olan bir kabiliyettir. Bu kabiliyetin adına ilkel idrak dendiği zaman, artık ruhun kullandığı maddenin adına da insan bedeni denir. İnsan bedenleri kullanma serileri başlayınca ilkel idrak biraz daha gelişir. Ve şu an hakkında konuştuğumuz idrak haline gelir. Bu idrak, içinde bulunduğu seviyedeki görevini bitirip yeni bir safhaya geçmeye hazırlandığı zaman, şimdi olduğu gibi kendi kendini incelemeye ve aşmaya çalışır. Bu idrakin geçmişine bakınca, insanlıkta kalmayacağı ve yoluna devam edeceği kesin olarak anlaşılır. Şimdi ise, insanlıktan da terfi etmek üzeredir. Bu bölümde ileri gitmeyip normal idrake geri dönelim.

 

İnsan idrakinin bir ucu beynine diğer ucu öz varlığına ve oradanda ruha uzanan mekanizmalara sahiptir. Beyine ait idrakin alt uçları da bedene ve beden dışına taşarak her yere uzanır. Bunlar realitelerdir, olaylardır, tesirlerdir, bilgilerdir, her şey onun irtibat kanallarıdır. Siz bu yazıları seri olarak okuyorsunuz, kelimelerin ifade ettiği manaları anlarken aynı anda da her bir harfin alfabenin kaçıncı sırasında olduğunu da biliyormusunuz!. Sizdeki idrak gelişmemiş olsaydı bununla uğraşıyor olurdunuz. Fakat bununla yıllar önce uğraştınız ve bu aşamalardan geçtiniz, ve kazançları da şimdiki idrakin içine karışarak zenginleşti, ve kayboldu. Geriye dö- nmeden ve gerek duymadan ilerliyorsunuz, ama istenirse tekrar geriye dönebilir ve işi daha da zorlaştırabilirsiniz. Her harf kaçıncı sırada yer alıyorsa, harf yerine onun rakamını yazarsınız, ve bir sürü rakamlar çıkar. Rakamlar hangi harfe denk geliyorsa rakamlara bakıp harfleri hatırlayarak okumaya çalışırsınız. Bunun bir faydası olmayacağını bildiğiniz için uğraşmazsınız. Harfler yazılar veya manaları bedeninizin içinde yer almaz. Sizden uzaktadır ve gözlerinizle bakarsınız, gözler yoksa ellerinizle dokunursunuz veya kulaklarınızla duyarsınız. Bunların ifade ettiği manaları anladığınız zaman beyinde bir idrak meydana gelir. Bu idrak düalite prensibi ve değer farklanması mekanizmalarıyla çalışır. Sizdeki gelişmiş idrak düalite prensibine sahip ve denge halindedir. Yazılardaki kelimelerin manası ise bir tesirdir, siz bir cümledeki tesiri aldığınız zaman sizde denge halinde bulunan idrak değer alır. Bunlar artı değer olduğu için denge seviyesi yükselir ve yazının manası sizde yeni bir idrak meydana getirir. Fakat bu beyinde meydana gelen bir idraktir ve kendi başına değildir. Beyinden, yani manyetik alanı olduğu şuurundan şuurdışına da akar, yol olduğu için oradanda şuurüstüne geçer. Şuurüstü öz varlığın sahasıdır ve farklı bir zamana sahiptir. Bu zamanı farklı yapan da varlığın içinde bulunduğu maddelerin hareketlerinin hızıdır. Beyindeki idrak ne kadar hızlıymış gibi görünsede gene yavaştır. Çünkü gözlerin harfleri takip etmesi için zamana ihtiyaç vardır. Öz varlığa ulaşan bu tesir onun için de artı bir değerdir. Onun da birikmiş bilgileri ve düalite prensibine sahip idraki vardır. Yalnız onun bu bilgileri öz bilgilerdir ve dünya bilg- ilerinden başka bir şeydir. Ziplenmiş gibi bir şey olduğu için tarif edilemez. Bu tesir öz varlıkta da bir idrak meydan getirir. Yazılardaki manalar veya dışarıdan gelen tesirler beyinde bir idrak meydana getirdikten sonra, gidip birde öz varlıkta farklı bir idrak daha meydana getiriyor. Özvarlıkta biriken bilgiler anlaşılmayınca meydana gelen idrak hiç anlaşılmaz.

 

Neticede biri insanda diğeri de insanın özvarlığında olmak üzere iki farklı idrak meydana gelmektedir. Özvarlığın maddeleri ince olduğu için onda meydana gelen idrake süptil idrak denmiştir. İnsandaki idrak de maddi idraktir. Fakat insandaki idrake kadar meydana gelen bütün idrakler, ruhtaki uyanmış kabiliyetin aynı zamanda derece derece maddeye yansımış durumlarıdır. Yalnız, tüm bu idraklerin gelişimi, vazife planlarının yardımcı tesirleriyle, varlıklarıyla, düalite prensibi tekniği ile ve kontrollü olarak sağlanmaktadır.

 

Bu bilginin birçok ayrıntılarını ve daha birçoklarını, büyük vazife planının, dünya için vazifeli olan kısmının dünyaya bir hediyesi olan, İlahi Nizam ve Kainat, adlı kitapda bulabilirsiniz.

Free Hit Counter (01.01.2016)

Copyright © 2016. The Last Knowledge.
Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.