Notlar

LK banner 2016

15:46:53
 28/04/2024

Düalite prensibi maddenin her türlü hal ve durumlarında bulunduğu gibi kavramlarda da bulunmaktadır. İyiliğin zıddı olan kötülük de bu düalitelerden birisidir. Düalite prensibini iyi ile kötünün ifade ettiği hareketlerin ayrıntılarında da görebilmek gerekir. İyi veya kötü kavramlarının ifade ettiği hareketler her insanın bilgi ve idrak derecesine göre de değişmektedir. Birisi için iyi olan diğeri için kötü olabilmektedir. 


Kötülüğü yok etme isteği, genel tekamül akışının hedefine doğru  yükselerek yaklaşımından doğan bir harekettir. Bu hedefe yaklaştıkça iyilik öne çıkarken kötülüğün ortadan kaldırılması isteği de artar. Bu konuyu uzatmamak için ortalamanın üzerinde bir bilgiyle kısaca izah etmeye çalışalım.

 

Bir öz varlık her dünya hayatının sonunda kazanmış olduğu kaba bilgilerin değerlerini yükselterek kendi zaman ve mekan ortamında kullanılır hale getirmektedir. Spatyom ortamında vicdan mekanizmasıyla yükseltilen bu bilgileri, yani titreşimi yükseltilirken zaman aralığı kaldırılan bu değerler, öz varlığa mal edilmektedir. Bu ince değerler, varlığın zaman ve mekanına ait maddelerden meydana gelmiş olan idrak değerleri üzerine eklenir, ve o öz varlığın idraki artmış olur. 

 

İnsan idraki, öz varlığın artan bu idrak faaliyetlerini idrak edecek bir kapasitede değildir. Çünkü insanların sahip oldukları bilgiler, öz varlığın ne inceltilmiş bilgilerine uymakta, ne de idrakleri bu bilgilerin kullanım tarzını veya hızını kavrayabilecek bir düzeyde bulunmaktadır. Zira bu bilgilerin kendi zamanları kaldırılıp değerler sıkıştırılınca, manaları da sıkışıp dünya zamanına göre süper hızda küresel bir yaşam şekli ortaya çıkmaktadır. 


İnsan idraki, öz varlığın idrak genişliğinin içinde kalmaktadır. Aynı şekilde, insanın içinde bulunduğu zaman ve mekan da öz varlığın zaman ve mekanı içinde kalmaktadır. Nasıl insan idraki öz varlığın idrak genişliği içinde kalıyor? 


Öz varlık doğrudan doğruya insan bedeni içine girmiş değildir. Eğer girmiş olsaydı insan idraki öz varlığın idrakiyle aynı olurdu. Öz varlığı bir manyetik alan olarak göz önüne getirirsek, kendisi gibi gelişmekte olan binlerce küçük manyetik alanları üzerine çekip onların meydana getirdiği manyetik alanlar sentezine hakim olmaktadır. Bu küçük manyetik alanlar beyin hücreleri varlıklarıdır.


Bunların meydana getirmiş olduğu manyetik alanlar sentezi üzerine öz varlık bir tesir gönderip bedenlenin talimatını verdiği zaman, bu varlıkların yapacağı ilk iş, ilk defa dünyada meydana gelecek olan bir insan bedeninin beyninde şuur merkezi denilen bir bölgenin hücrelerini meydana getirmek olur. Yani her biri birer hücreye sahip olarak dünyada bedenlenir. 


Şuur merkezinin hücrelerini meydana getiren bu küçük varlıklar eşit derecelerde tecrübelere sahip olup hep birlikte çalışırlar. Kendilerine hakim olan varlığın imajinasyonu altında sekiz dokuz aylık bir çalışmadan sonra bedenin bütün organlarını meydana getirirler. 


Meydana getirilen bedenin tüm organlarını sinir yollarıyla kendilerine bağlayıp otomatik olarak yönetirler. Bunların faaliyetleri bir bedendeki bir kalbin otomatik olarak çalışması veya bir nefesin otomatik olarak alınıp verilmesi gibi insan iradesi dışında bedende meydana getirilen hareketlerdir.


Dünyada bulunan bir insan beynindeki bu şuur merkezi, insanın öz varlığının talimatıyla meydana getirilmiştir. Halbuki insan idraki bu şuur merkezinde meydana getirilen bir takım moleküllerin hareketleridir. Dolayısıyla insan idraki öz varlığın idrak genişliği içinde kalmış olur. İnsanda şuur nasıl meydana geliyor?
İnsandaki idraki meydana getiren öz varlık şuurludur. Öz varlık, şuur merkezi hücrelerinin varlıklarını hakimiyeti altına aldığı zaman onları kontrol edebilmek için çok yüksek oranda bir enerji sarf etmektedir. Halbuki onlar bir araya geldikleri zaman zaten otomatik olarak bir manyetik alan sentezi oluşturmaktadırlar. Bu manyetik alan sentezi öz varlığın gönderdiği enerjilerin karşısında bir yük oluşturur. Öz varlık bu yüke hakim olabilmek için gönderdiği enerjisi, manyetik alan sentezini meydana getiren toplam enerjiyi artırır, ve bu artan enerjiler kendi dışına taşar.


Öz varlık, bu manyetik alan sentezine kendi idrak ve şuuruyla hakim olduğu için, onun bu şuuru, dışarı taşan bu enerjilerin, yani manyetik alanın içinde de bulunur. İşte burada ekstradan taşarak ortaya çıkan manyetik alandaki bu şuur, insanın şuurudur, yani bilincidir. İnsan bir bedene sahip iken nelerin sahibi olduğunu ve bedenine ne kadar hükmedebileceğini bu bilgilerden çıkarabilir.


Öz varlık plansız programsız iş yapmaz. Şuur merkezinin bedeni otomatik olarak kontrol ettiği gibi, öz varlık da daha evvel hayvanlarda olduğu gibi, bedeni otomatik olarak kontrol etseydi, onu bir robot gibi kullanmış olacaktı. Bir robot yaptığı işten sorumlu tutulamaz. 

 

Onun için, insanda ortaya çıkan ekstra şuura, yani bilince irade hürriyeti tanınmıştır. Öz varlık, şuur merkezinde meydana getirdiği küçük idrakiyle ve özgür iradeye sahip ekstra şuuruyla, dünyada karşılaştığı veya sebep olduğu olaylarla sorumluluğunu artırıp idrakini geliştirmeye çalışır. Dolayısıyla insan idrakinde olduğu gibi, insan şuuru da öz varlığın şuur kapasitesi içinde kalmış olur. Zaman ve mekan konusunu ise sonra konuşuruz.


Şimdi, bu şuur ve idrakle dünyada yaşayan bir insanın karşılaştığı olayların bilgisi, bu hayatın sonunda onun öz varlığı tarafından, onun şuuruna, idrakine, aklına, mantalitesine, hitap etmeyecek şekilde değiştirip kendine mal etmektedir. 


Bir insanın dünyada içtenlikle yaşadığı acı tatlı olaylar, sevgiler, düşmanlıklar, ayrılmalar, kavuşmalar, dünya hayatında insanların yaşamaya alışmış olduğu iyi veya kötü her şey, o insanın veya tüm insanların realitelerine göre bir değere sahiptirler. Fakat öz varlık bu değerleri o hayatın sonunda değiştirmekte ve o insanın anlayamayacağı bir hale sokmaktadır. 


Bu demektir ki, bir insanın öz varlığı, o insanın dünyada çektiği acıları, sevinci, mutluluğu, endişeleri, onun gördüğü ve bildiği gibi görüp bilmemektedir. Yani öz varlık, dünya hayatında meydana gelen olaylara dünyada bulunmayan veya insanların sahip olmadıkları bir açıdan bakmaktadır. 


Bu öz varlığın bir amacı vardır. İnsanın hiçbir zaman dünyada kendi idrakiyle idrak edemeyeceği öz varlığının idraki, insandaki bu idrak ve şuuru kullanarak kendi idrakini geliştirmekte ve vazife planlarına hazırlanmaktadır. Fakat bu öz varlığın idraki ne kadar gelişmiştir? Hedefine ne kadar yaklaşmıştır? Ayrıntılar insan idraki dışında kalmakta ve yalnız vazifeli varlıklarla birlikte kendisi bilmektedir.


Şimdi, dünyada yaklaşık yetmiş yıllık bir ömre sahip olan bir insan, hayallerine kavuşmak için yıllarca çalışıp ömrünü tüketir. Fakat, hayallerine kavuşmadan evvel, hedefine yaklaşmaya başladığı zaman bir heyecan ve bir mutluluk duyar. Çünkü emeğinin karşılığını alacağını bilmektedir. Onu, bu hayallerine kavuşturan işini bırakmaz. 


Bırakırsa, hayallerine kavuşamayacağını ve onca yıl verdiği emeklerin boşa gideceğini bilmektedir. Ne kadar ağır olursa olsun yapmakta olduğu işine devam eder. Onun bu mutluluğu yapmakta olduğu ağır işine de yansır. Hatta daha çok şevk duyarak yapmaya başlar. Fakat, o insanı saran mutluluk herkesin dikkatini çeker. 


Öz varlıkların durumu da aynı bunun gibidir. Fakat öz varlık kendi hedefine ulaşmak için yaklaşık yetmiş bin yıldan beri çalışmaktadır. Ve bu zaman da, sadece insanlık safhasında geçirdiği zamandır. Hedefine vardığı zaman büyük bir huzur ve mutluluğun kendisini beklediğini bilmektedir. Hedefine yaklaştığı zaman ise, onun bu mutluğu hakim olduğu bedenine de yansır. 


İnsan ise, içinde doğan bu mutluğun sebeplerini bilmez, hatta kaynağını da bilmez. İçinde doğan bu mutluluğa veya kaynağına doğru gitmek ister. Bir şey onu sürükler. Fakat öz varlığı kendisinden uzaktır, belki haberi bile yoktur. Bu insan dünyadaki şuur ve idrakiyle hissettiği mutluluğu aramaya başlar. 


İnsanlarda ortaya çıkan bu mutluluk arama hevesleri, öz varlıkların vazife planlarına hazırlanabilmeleri için ihtiyaç duydukları öz bilgi materyallerini, yani çeşitli olayları meydana getirmek için vazifeli varlıkların rahatlıkla kullanıp yönlendirebilecekleri imkanları yaratırlar. 


Şimdi, öz varlık hedefine kavuştuğu zaman çok yüksek titreşimlere sahip maddeleri kullanmaya başlayıp ağır bir yükten kurtulacağını bilmektedir. Bunun mutluluğu bedene yansıdığı gibi, yüksek titreşimlere sahip maddeleri kullanma isteği veya heyecanı da yansır.  


Dünyada huzur ve rahatlık veren hareketler, yani iyilik kavramını meydana getiren hareketler yüksek titreşimlere sahip hareketlerdir. İnsan kendi idrak ve iradesiyle mutluluk peşinde koşarken, varlığın yüksek titreşimleri kullanma isteği veya heyecanı insana yansıdığı zaman, insanın içinde bir iyilik yapma isteği veya duygusu ortaya çıkar.  Çünkü bunlar yüksek titreşimlere sahip hareketlerdir. İnsan da içinden gelen bu ilhama göre tercih hakkını kullanır, ve iyilik yapar. Fakat irade hürriyeti olduğu için yapmayabilir de, kimse onu zorlamaz. 


Dünyada bedenleri olan öz varlıkların mutlulukları veya yüksek titreşimli maddeleri kullanma istekleri veya heyecanları, hakim oldukları bedenlerine yansıyınca, insanların içinde kötülüğe karşı bir antipati duygusu oluşmakta ve bu duygu genel bir atmosfer oluşturup herkesi içine almaktadır. 


Dolayısıyla insanlar, düşüncelerinde, hayallerinde, çevirdikleri filimlerde, hep iyiden yana olup kötülüğün veya kötülerin ortadan kaldırılmalarının hayallerini veya senaryolarını kurup planlar yapmaktadırlar. Yani neden iyilikten yana olduklarının tam idrakine varmış olmamakla birlikte çeşitli şekillerde yüksek titreşimli hareketlerin ifadelerini yerine getirmeye çalışmaktadırlar.


İnsan eğer, dünyada olmakta olanı, dünyaya verilen temel bilgi ve prensiplerin sezgileriyle görüp değerlendirebilirse, öz varlıkların hedeflerine ne kadar yaklaşmış olduklarını da yerinde değerlendirecektir. Öz varlıklar, bu hedeflerine ulaşıp ferah olan yolları açılsın, ve onlara bağlı olan ruhlar da amaçlarına ulaşsın diye, vazifeli varlıklar canla başla çalışır gibi çalışmakta ve her an yardıma hazır bulunmaktadırlar. 


Fakat, insanların irade hürriyetleri kainat üstünden verilen dokunulmazlık yetkisine sahiptir. İyi veya kötü, sebep oldukları sonuçlarıyla karşılaşmak onların en doğal hakları olmaktadır. Onların bu haklarını çekip almaya hiç kimsenin gücü yetmez ve yetkisi de yoktur. 

Free Hit Counter (01.01.2016)

Copyright © 2016. The Last Knowledge.
Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.