Kısa Notlar

LK banner 2016

09:16:45
 20/04/2024

Dünyanın fiziki olarak nasıl değişeceği konularına girmeden evvel, daha önceki devirlerde dünya nasıl değişmiş ve hayat nasıl devam etmiş, önceki değişimlerden kısaca bahsedelim. Bu bilgilerle birlikte birinci ve ikinci bölümlerdeki maddenin, dünyanın, kainatın, sadece ruhların tekamül ihtiyaçlarını karşılamak için var olduğu bilgileri iyice anlaşılmamış ise, bu bölümde anlatılan dünyanın fiziki değişimiyle ilgili bilgiler insanın huzurunu bozup rahatsız edebilir. Elbette rahatsızlıkların tek çaresi de bu konularda verilen bilgilerin sezgilerini kazanmak olacaktır.

Verilen son bilgiye göre yetmiş bin yıl kadar önce dünyada iki büyük kıta vardı. O zamanlarda dünyanın görünüşü bugünkü dünyadan tamamen farklıydı. O kıtalardan birisi şimdiki pasifik okyanusunun bulunduğu yeri dolduruyordu ve buna Mu kıtası denmişti. Diğeri de şimdiki Atlantik okyanusunun bulunduğu yerdeydi ve buna da Atlantis kıtası denmişti. Bu kıtalarla birlikte bu günkü Himalaya dağlarının bulunduğu yerlerde, ta o zamanlarda küçük büyük bir takım kara parçaları da bulunuyordu.

 

Bu kıtalarda yaşayan insanlar vardı ve onlar da bizim gibi insanlardı. Teknolojileri bugünkü dünyanın teknolojisinden çok ileriydi. Bugünün teknolojisi, son iki veya üç yüz yıl içinde hamleler yaparak bu günkü seviyeye gelmiştir. Oysa Mu ve Atlantis kıtalarında yaşayan insanlar, kıtaları batmadan bin yıl evvelinden dünyanın şimdiki teknolojisine sahip olmuşlardı. Yani o geçen devrin insanları çok ileri bir medeniyete ve bu şimdiki dünyanın sahip olmadığı teknolojilere de sahip idiler.

 

Medeniyette çok ileri gitmiş olan Mu ve Atlantis kıtaları batmadan evvel, oralarda yaşayan insanlarda sebebi bilinmeyen hastalıklar artmıştı. İklimleri değişmiş ve küçük büyük doğa olayları meydana geliyordu. Fakat teknolojide bu kadar çok ileri gittikleri için kendilerini çok büyük görüyorlar ve güçlerinin her şeye yetebileceğini sanıyorlardı. Bu da onları daha çok maddeye bağımlı hale getiriyordu. Hayatlarının her alanında lükse ve zenginliğe çok düşkün idiler. Her şeyin çaresinin her zaman olduğu gibi daima maddeyle çözülebileceğine inanmışlardı.

 

Kendilerini çok bilgili gören bu insanlar kıtalarında meydana gelen olaylar hakkında toplantı üstüne toplantılar yapıyorlar ve bir çözüm arıyorlardı. Fakat her toplantıdan ve yapılan tartışmalardan bir sonuç çıkmıyordu. Toplantılar daima kısır tartışmalara dönüşüyor ve her defasında çaresizlikleri de artıyordu.

 

Muhtemelen o zamanın bazı insanları doğru bilgilere sahip idiler ve bu insanlara izlenmesi gereken yolların neler olduğunu anlatmış olmalılardı. Çünkü düalite prensibi, zıtlığın sadece maddelerde değil ona bağlı bilgilerde de bulunması gerektiğini söyler ve varlıklar ihtiyaçları olanları alıp kullanırlar. Bugünkü dünya insanlarında da o devrin mantalitesine yaklaşan sürüklenişleri görmek mümkündür. Fakat doğru olanı görüp de hataları ister istemez sürdürmek zorunda kalmak, her büyük değişim öncesinde görülen klasik davranış şekilleri olmuştur.

 

Her devre sonuna yaklaşırken tekrar ettiği gibi, önce iklimler yavaş yavaş değişmişti. Küçük büyük depremler ve ara sıra yanardağ püskürmeleri başlamıştı. Verilen son bilgiye göre, bu doğa olayları sıklaşarak seksen veya yüz sene kadar sürmüştü. Dünya artık büyük değişimin eşiğine gelmişti.

 

Mu ve Atlantis kıtalarında yaşayanlar günlük işlerini yaparlarken birden yerler sallanmaya başlamıştı. Dünyanın her yerinde bir anda çok büyük depremler meydana gelmişti. Daha ilk sarsıntıda binalar ve şehirler yerle bir olmuştu. Yerlerde derin çatlaklar meydana gelmiş ve lavlar püskürmeye başlamıştı. Okyanus suları dev gibi dalgalar oluşturup kıtaların üzerine akmaya başlamıştı. Ortaya çıkan toz duman havayı karartmıştı. İnsan varlıkları bedenlerini topluca terk etmek zorunda kalıyordu.

 

Dünyanın her yerinde meydana gelen bu büyük felaket aralıksız üç gün sürmüştü. Üçüncü günün sonunda iki kıta birden yerin dibine gömülmüşlerdi. Aynı anda da okyanus tabanından yeni kara parçaları ortaya çıkmıştı. Dünyanın manyetik kutupları da tersine dönmüştü. Ortaya çıkan bu kara parçaları da dünyanın bugünkü kıtalarını meydana getirmişti.

 

Mu ve Atlantis kıtaları batmadan önce bir kısım insan topluluğu yüksek yerlere kaçarak canlarını zor kurtarmışlardı. Her devre sonunda büyük bir fiziki değişim meydana gelirken bir kısım insan topluluğu daima yüksek yerlere kaçarak canlarını kurtarmaktadırlar. Bu canlarını kurtaran insanlar, uyanık oldukları için ya da tesadüfen kurtulmuş değillerdi. Varlıklarının istek ve ihtiyaçlarına göre özellikle seçilmiş kimselerdi.

 

Bu kimselerin özellikle hayatta bırakılmalarının bir sebebi vardı. İnsanlıktan evvelki safhaları bitirip insan olmayı hak etmiş varlıkların dünyaya gelip insan bedenlerinde gelişimlerine devam etmeleri gerekiyordu. Hayatta kalanlar bu varlıkların ihtiyaçları olan bedenleri temin edeceklerdi. Aynı zamanda kendi arzu ve istekleri de karşılanmış olacaktı.

 

Fakat bu insanlar sayesinde dünyaya doğacak olan varlıklar çok ilkeldiler. Bu varlıklar daha evvel dünyaya gelmiş olsalardı kimse bunları aralarında yaşatmazdı. Bu varlıklar da zaten ileri bir medeniyete uyum sağlayamazdı. Onun için, hayatta kalanların bu varlıklarla uyum sağlayabilmesi için onlar gibi ilkel olmaları gerekiyordu. Büyük bir felaketten kurtulanlar yaşadıkları felaketin şokuyla hafızalarını kaybetmiş ve delirmişlerdi. Daha evvel ne iş yaptıklarını ve kim olduklarını unutmuşlardı, sahip oldukları tüm bilgi ve tecrübeler tamamen silinmişti.

 

Hayatta kalan bu insanlarda sadece bir tek korku içgüdüsü kalmıştı. Hatta bu korkunun sebeplerini de unutmuşlardı. Kaçarak sığındıkları yerlere o zamanın dağlarında yaşayan yabani hayvanlar da kaçarak sığınmıştı. Kendilerini bu tehlikeli hayvanlardan savunacak bilgileri de unutmuşlar, ve bu hayvanların saldırılarına maruz kalmışlardı. Çok zor hayat şartları içinde kayaların arasındaki kovuklarda yaşamaya başlamışlardı. Ceket, palto, silah, hiçbir şeyleri yoktu.

 

Bu insanlar güçlerinin yetebileceği hayvanları veya aralarında zayıf gördükleri insanları yemekle hayatta kalıyorlardı. Beden yapıları da yeni hayat şartlarına göre uyum sağlayıp değişmişti. Yani bu devrenin ilk insanları yamyamlıkla hayata başlamışlardı.

 

Okyanus tabanından yeni çıkan kara parçalarının üzerinde insan bulunmuyordu. Bu kara parçaları üzerine yıllarca yağmurlar yağmış, toprak oluşmuş, doğal ve sık ormanlar meydana gelmişti. Aradan üç yüz sene kadar zaman geçmişti. Bu insanlar kendi imkanlarıyla kayalıklardan ayrılıp en yakın kıtalara ulaşmayı başarmışlardı. Hayatları daha öncekine göre biraz daha iyiye gitmeye başlamıştı. Zaman içinde çoğalmışlar ve tüm kıtalara yayılmışlardı. Bu, ilkel ve vahşi insanlarla başlayan o zamanki ilkel medeniyet yavaş yavaş gelişti. Aradan geçen yetmiş bin yıllık bir zamandan sonra bu günkü dünyanın medeniyetine ulaştı.

 

Şimdi, ilkel veya gelişmiş hücrelerin bir beden dahilinde hayat sürmeleri gibi, bir ortamda da tekamül, tüm varlıklarıyla birlikte sağlanmaktadır. Bir varlık bir ortama katılıp o yerde gelişimini tamamladıktan sonra daha ileri ortamlara geçerek gelişimini sürdürür. Daha geriden gelen varlıklar da onların boşalttığı yerleri doldururlar. O ortamın içinde belirli tekamül safhalarında bulunan varlıklar da, yeni bir devre içerisinde bulundukları safhanın bir üstüne çıkma imkanı bulurlar. Ve böylece o ortamda tekamül akışı sağlanmış olur.

 

Tekamül akışını sağlayan bu ortamlar bir okul gibidir ve bir zaman sınırlaması konmuştur. Mezun olamayanlar yarım kalan gelişimlerini yeni devrenin gelecek müsait zamanları içinde telafi ederler. Fakat bu varlıklar yeni devre açılır açılmaz dünyaya hemen gelemezler. Dünya yeni bir devreye girecek, yavaş yavaş gelişecek, on binlerce yıl sonra uygun zaman ve mekan şartları oluşacak, varlıklar da eksik kalan gelişimlerini tamamlamak için yeni bir hayat planı hazırlayıp dünyaya inecek. Planın akışı yine insanın özgür iradesine bırakılacak, belki de onlarca defa dünyada bedenlendikten sonra gelişimini tamamlayacaktır. Ve daha sonra, on binlerce yıl evvel dünyadan mezun olup gitmiş olanların gittiği yolları takip edeceklerdir.

 

Şimdi, daha önce denmişti ki, dünya realiteleri yani dünyaya ait bilgiler, varlığa olduğu gibi geçemezler. Bu demektir ki, varlık dünya hayatına insanların gördüğü bir gözle veya akılla bakmamaktadır. Öz varlık dünyada neden bir beden sahibi olduğunu bilmektedir. Devre sonuna doğru, öz bilgilerinin tamamlanmaya doğru gittiğini de bilmektedir. Bu devreyi bitirirse insanlık alemini bitirmiş olacak, sevgi planına geçecek, daha sonra vazife planına başarılı ve mutlu bir şekilde katılmış olacaktır. O bunu daha dünyadayken, dünyada bedenli iken bilmekte ve onun bu mutluluğu bağlı olduğu bedenine de yansımaktadır.

 

Öz varlık nasıl ki vazife peşindeyse bunun idrakinde olmayan insan da kendisine yansıyan bu mutluluğun peşindedir. Fakat insan bu mutluluğu dünyada aramaktadır. Kendisine yansıyan bu mutluluğu bulmak için her yola baş vuracaktır. Kalp kıracak, kavga edecek, sahtekarlık yapacak, bir çok olaylar çıkarıp bir sürü sebepler doğuracaktır. Her ne pahasına olursa olsun onun giriştiği bütün bu hal ve hareketlerinin arkasında kendisine yansıyan bu mutluluğu arayıp bulma sevdası yatmaktadır.

 

Arzu ettiklerini elde eder veya etmez, fakat onun bu mutluluğu dünya maddelerinde arayıp bulamayacağı açıktır, çünkü varlığın mutluluğu gerçek vazifesine yaklaşmaktan doğmaktadır. Bu durumun idrakinde olmayan bir insan, dünya maddelerinde aradığı mutluluğu bulamayınca doğal olarak ne elde etmişse, onlara daha fazla sarılacak ve kendini avutacaktır. Aslında o insan vicdanının olumlu tarafına bencillik taşımadan, sevgiyle, saygıyla, bilgiyle yaşayıp değerler yüklemiş olsa duyacağı huzur ve mutluluk varlığın duyduğu mutluluğa yaklaşacak ve sonsuz mutluluğun yollarını açmış olacaktı. Fakat bu mutluluğu dünya maddelerinde arayıp bulmaya çalıştı ve bu da onu kapana kısılmış gibi bir çaresizliğe doğru sürükledi.

 

Öz varlık ise elde ettiği öz bilgilerin sevinciyle vazife planına hazırlanmaktadır. Varlık bedenini bırakacak ve yüksek alemlere geçecektir. Bu onun hakkıdır ve onun bu hakkı da yüksek alemlerde bulunmaktadır. Onun bu hakkını kader prensibi yerine getirecektir.

 

Şimdi, her devrenin sonlarına doğru insan varlıklarının yüksek alemlere geçme hakkını kazandığı gibi, bitki, hayvan ve insan bedenlerinde bulunan tüm hücre varlıkları da tecrübelerinde bir doygunluğa ulaşıp bulundukları safhanın bir üstüne çıkma hakkını kazanmaktadırlar. Fakat bir hücrenin beden içinde bulunduğu normal biyolojik şartlar, bu hücre varlıklarının üst bir safhaya geçmesine imkan vermemektedir. İlkel bir varlığın gelişmek için yaptığı hamleler durdurulamaz. Bunlar hemen yeni bir safhaya geçmek isterler. Onun için, bu gelişmiş varlıklar beden organizması içinde esas yaptıkları işlere aykırı işler yapmaya başlarlar. Bu aykırı işler de kanserleşme olaylarını meydana getirir.

 

Bedende bulunan hücrelerin varlıkları gelişimlerini, bir hücre topluluğu olan bir bedende tamamlamaktadır. Beden, bu varlıkların gelişmesi için bir vazifeyi otomatik olarak yerine getirmektedir. Hücre varlıklarının olgunlaşıp üst safhaya çıkma hakkına sahip olması gibi, bedeni idare eden insan varlığının da üst bir aleme çıkma hakkı doğmaktadır. Yani hücre varlıklarının hücreleri terk etmesi ve insan varlığının da bedeni terk etmesi bir ceza veya her ikisinin de kendilerine uygun üst safhalara çıkmaları bir ödül değildir. Bunlar tüm varlıkların kendi gayretleriyle elde ettikleri sonuçlar olmaktadır.

 

Bir varlık, meydana getirildiği ilk zamanlarında nasıl ki atomları manyetik alanlarından kontrol ederek maddelerde bir değişikliği meydana getiriyor ise, büyük vazife planları da dünyanın manyetik alanını kontrol ederek dünya maddelerinde büyük değişiklikleri meydana getirmektedir.

 

Dünyadaki büyük değişiklikleri felaket olarak görüp kötülüklerin bir cezası olarak değerlendirilmemelidir. Çünkü yaklaşık her yetmiş bin yılda büyük bir değişim zaten rutin olarak meydana getirilmektedir. Onun için, bu büyük doğa olaylarında bir intikam kastı bulunamaz.

 

Fakat ilk zamanlarda ilk insanlarda kalan tek şey korku içgüdüleri olduğu için, o insanların gelişimi için bu korku içgüdüleri kullanılmıştır. Fakat bu gün artık gelişmek için korku değil bilgi ve idrak iş görmektedir. Bu bilgilerin sezgilerine varan insan çevresine hatta kendi kendisine baktığı zaman ne gördüğünü bilecek duruma gelmiştir.

 

Dünyanın yakında büyük değişimiyle birlikte insan varlıkları hidrojen alemini bitirmiş ve yüksek alemlere geçmiş olacaklar. Verilen son bilgilerden bir varlığın hidrojen aleminde geçirdiği zamanları ve kazandığı tecrübeleri bir hatırlamak gerekir. Varlık, maddeleri atomların manyetik alanlarından kontrol edebilme tecrübesini kazanmak için sonsuzluk kadar zamanlar geçirmişti.

 

Sonra bitkiler alemine geçmeyi hak etmiş ve orada da bitki bedenleriyle sonsuzluk kadar zamanlar geçirmişti. Daha sonra, hayvanlık alemini kazanmış ve yine orada da sonsuzluk kadar zamanlar geçirmişti. Ara alemlerde geçen uzun zamanları düşünmüyoruz bile. Bu varlık en sonunda insanlık alemine geçmeyi başarmış ve yetmiş bin yıllık bir zamandan sonra şimdi de insanlık alemini bitirmesine ramak kalmıştır.

 

Varlık, insanlık alemini bitirdiği zaman hidrojen aleminin tüm safhalarının tecrübelerine sahip olarak bitirmiş olacaktır. Varlığın kazandığı bütün bu tecrübeler elbette insanda bulunmamaktadır. Varlığın şuur altında bulunmakta ve bu da kainata bir ışıltı olarak yansımaktadır. Vazife planına geçmeyi hak edecek olan da bu insan varlığı olmaktadır. Vazife, insanlık alemi tamamlandıktan sonra insan varlığına verilen veya kendisinin istediği bir yetki olmaktadır. İşte hidrojen aleminin çıkış kapısına gelmiş olan bu insan varlığıdır. Buraya kadar gelmeyi nasıl başarmışsa bundan sonrasını da bilgi ve idrakiyle geçecektir.

 

Dünyada meydana gelen her şey vazifeli varlıkların kontrolü altında meydana getirilmektedir. Şu anda çoktan başlamış olan ve ilerde yavaş yavaş şiddeti artacak olan doğa olayları da bu varlıkların kontrolü altında meydana getirilmektedir. Dünyada meydana gelecek olan olaylar ne kadar büyük bir felaket olarak görünürse görünsün, ruhlara yapılan topluca bir hizmetten başka bir şey olmadığının açıkça bilinmesi gerekir.

 

Felaket olarak yorumlanan tüm doğa olaylarının varlıklara hizmet ettiğinin bilinmesi, bu bilginin hazmedilmesi, benimsenmesi, idrak edilmesi, vicdan sesine hakkıyla kulak verilmesi, hidrojen aleminin çıkış kapısından geçip üst aleme bilgi ve idrakle çıkmak demek olacaktır. Şimdi, büyük değişim öncesi dünyada meydana gelecek olan olayları ve ötesini kısaca izah edelim.

 

Dünyanın her yerinde tüm doğa olayları şiddetini yavaş yavaş artıracak ve çoğalarak meydana gelmeye devam edecektir. İnsanların fark edeceği olaylar önce iklim değişiklikleri olacaktır. Verilen son bilgiye göre, bu iklim değişiklikleri güneşin manyetik alanı değişip dünyanın manyetik kutuplarının kaymaya başlamasıyla birlikte fark edilir olacaktır. Güneşin manyetik alanı birkaç yıl evvel değişmiş ve iklimler de bariz bir şekilde değişmeye başlamıştır.

 

Daha sonra ise yavaş yavaş kış ortasında sıcak havaların, yaz ortasında da soğuk havaların meydana geldiği fark edilecektir. Her zaman beklenen yaz sıcaklarının zamanında başlamayacağı da söylenmiştir. Bazı yerlerde kışın çok soğuk yazın da çok sıcak olacak ve büyük mevsim farkları ortaya çıkacaktır. Bazı yerlerde de kuraklıklar meydana gelecek, bu yerler yaşanmaz hale gelince göç başlayacak ve insanlar arasında da büyük sorunlar ortaya çıkacaktır.

 

Dünyanın çeşitli yerlerinde seller ve toprak kaymaları meydana gelecektir. Fırtına ve kasırgalar da şiddetlerini arttıracaklar ve deniz kenarlarında sular on metreye kadar yükselip çekilecektir. Depremler de sıklaşarak şiddetlerini artıracaklar. Bazı şehirlerde büyük depremler meydana gelecek ve çok büyük zararlara yol açacaktır. Yıllar ilerledikçe şiddetini artıran bu doğa olaylarıyla birlikte gelişmekte olan hücreler de kanser hastalıklarını arttıracaklar. Yavaş yavaş dünyada yaşamak çok zor hale gelecek fakat insanlar bu olayların ne manaya geldiğini gene de anlayamayacak. Her defasında neye uğradıklarını şaşıracaklar.

 

Verilen son bilgiye göre, 1959 yılından itibaren yüz yıl içinde bu doğa olayları yavaş yavaş şiddetini artıracak ve daha sonra tüm dünyada en yüksek düzeyine ulaşacaktır. Son günlere doğru iklimler tamamen değişmiş olacak, ülkelerin o zamanki yaşayacağı iklim şartları ayrıntılı olarak izah edilmiştir. Kutup buzları eriyecek, birçok şehirler sıcaktan yaşanmaz hale gelecek, verimli araziler artık çöle dönmüş olacaktır. Son günlere doğru her yeri hastalıklar sarmış olacak, büyük depremler arka arkaya meydana gelmeye başlayacak, şehirler yerle bir olacak, varlıklar artık topluca bedenlerini terk etmeye başlayacaklar.

 

Son üç gün içinde kargaşa ve felaket en yüksek düzeyine ulaşacak, bütün kıtalar ve denizler harekete geçecek. Dünyanın yüzeyinde kilometrelerce uzunluğunda derin çatlaklar meydana gelecek. Bu çatlakların genişliği otuz kırk kilometreyi bulacak, bütün dağlar, ovalar, şehirler, yerde açılan bu uzun ve geniş çatlakların içine doğru kayarak çökecektir. Birçok yerlerden lavlar püskürecek, okyanus suları metrelerce yüksek dalgalarıyla kıtaların üzerine akacak, lavlarla karışan sular, zehirli gaz, toz, duman çıkarıp dünyayı saracak ve karartacaktır. Her yere yıldırımlar düşecek, kararmış havayı şimşekler aydınlatacak ve gürültüden kimse kimseyi işitemeyecek.

 

Bu büyük değişimin son saatlerinde kıtalar boydan boya çatlayacak, üzerinde her ne bulunuyorsa olduğu gibi bu açılan yerlerin içine kayarak birkaç saat içinde gömülecekler. Hemen arkasında gelen okyanus suları bu batan kıtaları örtecek ve onların yerinde binlerce metre derinliğe sahip yeni okyanuslar meydana gelecektir. Aynı anda da, okyanus tabanının başka yerlerinden büyük kara parçaları yükselecek, bunlar da yeni kıtaları meydana getirecektir.

 

Mu ve Atlantis kıtaları batarken de benzer olaylar meydana gelmiş ve orada okyanus tabanından su üstüne çıkan kara parçaları bugünkü dünyanın kıtalarını meydana getirmişti. Birkaç gün süren bu büyük değişimden sonra her şey sakinleşecek. Güneş yine doğacak, dünyanın yeni şartlarına uygun yeni iklimler meydana gelecek, ve hayat yine devam edecektir.

 

Dünyanın kıtaları batarken bugünkü dağların yüksek ve kayalık yerleri yeni dünyada ada veya takım adalar olarak kalacak. Bu yerlere kaçarak canlarını kurtaranlar şaşkın halde tepelerde kalacaklar. Kıtalar batarken varlıkların pek çoğu bedenlerini çoktan terk etmiş olacaklar. Yeni dünyanın gelecek insanlarını, canlarını kurtaran bu bir kısım insan topluluğu meydana getirecek. Fakat bunlar etrafı suyla çevrili adalarda mahsur kalacaklar. Bugün koruma altında tutulan yabani hayvanlar da aynı yerlerde mahsur kalacak.

 

Mu ve Atlantis kıtalarında canlarını kurtaran insanlar gibi, bu insanlar da hafızalarını kaybedecekler. Aç, susuz, çıplak, kalacaklar. Şuurlarını kaybedip tüm geçmişlerini unutacaklar. Basitleşecekler ve ilkelleşecekler. Sadece korku içgüdüleri kalacak ve bunun sebebini de bilemeyecekler. Çok zor ve sert hayat şartları başlayacak. Hayvanların saldırılarına maruz kalacaklar. Kendilerini koruyacak ne bir silaha ne de bir akla sahip olacaklar. Taş devri insanından da geri olacaklar.

 

Dışarıdan gelen bu saldırılar vicdanlarına tamamen hakim olan korkularını daha da artıracak. Koyun gibi birbirlerine sokulacaklar. Bütün ihtiyaçlarını iç güdüsel olarak yerine getirecekler. Açlık galip gelecek, yemek için en zayıf gördükleri hayvanlara veya insanlara hep birlikte saldıracaklar. Yalnız et yedikleri için ağız ve çeneleri gelişip kuvvetlenecek. Ağızlar büyüyecek ve öne doğru çıkacak. Dişler sivrileşecek, keskinleşecek. Beden yapıları ve kıllar doğa şartlarına uygun olarak yavaş yavaş değişecek. Bitki hayatı olmadığı için ot yiyen bir tek hayvan bile bulunmayacak. Zaman geçtikçe bu hayvanların bedenleri de kabalaşacak. Her yeni dünyanın başında olduğu gibi bu insanların da hayatları yamyamlıkla başlayacak.

 

Bu zor ve çetin hayat üç yüz yıl kadar sürecek. Bu süre içinde dünyaya doğanlar insanlık alemini kazanıp ilk defa dünyaya gelen varlıklar olacak. Hayatta kalanların görevi, kendi arzu ve ihtiyaçlarını yerine getirmekle birlikte dünyaya yeni gelen varlıklara analık babalık yapmak olacak. Her büyük değişimde olduğu gibi, yeni çıkan kıtalarda insan bulunmayacak. Bu yerlere günlerce, aylarca, yağmurlar yağacak, toprak oluşacak. Kıtaların bazı yerlerinde büyük gövdeli ağaçlardan oluşan doğal ormanlar meydana gelecektir.

 

Bu kayalık adalarda üç yüz yıl kadar kaldıktan sonra içgüdüleri biraz daha gelişmiş olacak. Bu adaları terk edip en yakın kıtalara ulaşacaklar. Taş, demir, tunç devirleri gibi uzun devirler geçirecekler. İlk çağ, orta çağ gibi birtakım çağlar atlatacaklar. İçgüdüleri yavaş yavaş sezgilere, sezgiler idraklere dönüşecek. İdraklerin gelişmesiyle yavaş yavaş topluluklar kurulacak. Yaklaşık altmış bin yıl sürecek olan yeni dünyanın bu devresinde insanlar yeni bir medeniyete ulaşacaklar.

 

Dünyanın büyük değişimi sırasında mezun olamayıp yüksek alemlere geçme hakkını kaybedenler olacaktır. Onlar, eksikliklerini tamamlamak için dünyaya tekrar gelecekler ve eksikliklerini tamamladıktan sonra dünyanın sonunu beklemeden, mezun olanların gittiği yolu takip edecekler. Kalanlar ise, gelecek dünya değişiminin sonuna kadar dünyanın zor ve sert hayat şartları içinde tekrar yaşayarak gelişimlerini tamamlayacaklar.

 

Dünyanın büyük değişimi dünya maddelerine ait hareketlerdir. Dünyada meydana getirilen en küçük olaylar dahi tesadüfe bırakılmamaktadır. Ölüm de bedene ve dünyaya ait bir durumdur. Büyük değişimde ölenler o anda her şeyi terk etmiş olacaklar hatta başlarına gelen olayları da unutmuş olacaklardır. O insanlar için bu gerçekten büyük bir rahmet ve kurtuluş anı olacaktır. Çünkü yüksek ve mutlu bir üst aleme geçmiş olacaklar. Dünyada olup bitecek olayların hepsi ünitenin talimatıyla büyük vazife planlarının vazifeli varlıkları tarafından yapılacağı için, her şeyin çok büyük hesaplar sonucunda meydana getirileceğinin artık sezilmesi gerekir.

 

Şimdi, dünyanın büyük değişimini meydana getirecek olan mekanizmalar hakkında kısaca bahsedelim. Dünyanın büyük değişimi, ruhların tekamül ihtiyaçlarını topluca karşılamak için büyük vazife planları tarafından çok önceden hazırlanıp kararlaştırılmış çok büyük ve karmaşık bir plandır. Büyük vazife planlarının kararları yüzde yüz uygulanır. Onun için, verilmiş olan bu kararları artık olmuş bitmiş olarak görmek gerekir.

 

Tüm ayrıntılarıyla hazırlanmış olan bu büyük plan, sadece dünyadaki varlıklarla sınırlı kalmamaktadır. Dünyadaki varlıkları mezun ettiği gibi, güneş sistemlerinin çok ötelerinde bulunan varlıkları da harekete geçirmektedir. Onun için, verilen son bilgiye göre, dünyanın büyük değişimine sebep olacak kuvvet, çok uzaklardan güneş sistemimize yaklaşmakta olan çok büyük bir gezegenden gelecektir.

 

Her büyük değişim öncesi bu gezegen rutin olarak güneş sistemimizi ziyaret ettikten sonra geldiği yere geri dönmektedir. Fakat önce manyetik alanlar konusuna dönerek dünya ve güneş sistemleri hakkında birkaç kısa bilgi verelim. Bu bilgileri normal kültür seviyesinde bir insan anlayabilir.

 

Maddeler, ilk meydana getirildiği andan itibaren manyetik alanlara ve hareketlere sahiptirler. Bir çekirdek etrafında dönen çeşitli elemanların her birinin birer manyetik alanı vardır. O çekirdeğin ve etrafında dönen elemanların manyetik alanları birbirlerini etkilerler. Bu etkileşim sonucunda kurulan denge halleri bir manyetik alan sentezini meydana getirir. Bu, denge haline gelmiş olan bir sistemdir. Bir sistemi kuran prensipler değişmez. Bir sistemin büyüklüğü, sayısı, içeriği, miktarı, her şeyi değişmektedir fakat prensip değişmez. Bir güneş sistemini meydana getiren prensiplerle tüm güneş sistemlerini meydana getiren prensipler aynıdır.

 

Bir güneş sisteminde bulunan her gezegen, kendi maddi özelliklerine göre farklı bir manyetik alana sahiptir. Bir güneş sisteminin tüm gezegenlerinin manyetik alanlarının sentezinden o güneş sisteminin manyetik alanı meydana gelir. Her güneş sistemi, manyetik alanlarının özelliklerine göre birbirine uzak veya yakın mesafelerde bulunur. Yani tüm güneş sistemleri ve kendi içindeki gezegenleri, galaksi içinde geometrik bir düzen içerisinde yerlerini almış ve hareket halindedir. Manyetik alanları da birbirlerine dayanmaktadır.

 

Tüm güneş sistemlerinin manyetik alanlarının sentezinden galaksinin manyetik alanı meydana gelir. Galaksilerin manyetik alan sentezlerinden de nebülözün manyetik alanı meydana gelir. Nebülözlerin manyetik alan sentezleri de evrenlere ve daha ötelere kadar genişleyip gider.

 

Bu demektir ki, ne bir güneş sisteminin gezegenleri arasında, ne bir galaksinin güneş sistemleri arasında, ne bir nebülözün galaksileri arasında, ne evrenlerin nebülözleri arasında, ne de kainatın herhangi bir noktasında manyetik alanın bulunmadığı iğne ucu kadar boş bir yer yoktur. Birbirini içine alarak büyüyen bu manyetik alanlar zinciri üniteye kadar çıkar ve kainatı tek parça halinde tutar.

 

Ünite, evrenlerde, nebülözlerde, galaksilerde, güneş sistemlerinde, gezegenlerde, gezegenin içindeki tüm maddelerinde ve bu maddeleri meydana getiren atomların içindeki hareketlerine kadar, tüm hareketler, ruhların ihtiyaçlarına göre ayarlanıp, düzenlenip, manyetik alanlarla, prensip ve mekanizmalarla, hiyerarşik düzene sahip sonsuz sayılarda büyük vazife planları aracılığı ile, anında kontrol eder. Büyük vazife planı varlıkları yapacakları tüm vazifelerde sonsuz imkanlara sahiptirler. Kurulmuş bu büyük idareyi ve hakimiyeti anladıktan sonra devam edelim.

 

Bir sistemin güneşinin etrafında dönen elemanlardan birinin ortadan kaldırılması, başka bir elemanın eklenmesi, yerinin değiştirilmesi, veya birinden öbürüne malzeme taşınması, veya dışarıdan başka bir manyetik alanın araya sokuşturulması, o sistemde yeni bir manyetik alan dengesinin tekrar kurulmasına sebep olur. Bu durumda, herhangi bir güneş sistemi içinde bulunan bir gezegende fiziki bir değişikliğin yapılması gerekiyorsa, ki değişiklikler daima ruhlar ihtiyaç duyduğu zaman yapılmaktadır, o gezegenin manyetik alanına o sistemin güneşinden veya dışarıdan müdahalelerin yapılması gerekir. Çünkü maddeler manyetik alanlarından kontrol edilmektedir.

 

İşte dünyanın fiziki olarak büyük değişimine sebep olacak müdahale, çok uzaklardan güneş sistemimize doğru yaklaşmakta olan çok büyük bir gezegenden gelecektir. Bu gezegenin müdahalesi, aslında müdahale değişimin arzu edilmediği bir durumu ifade eder, bu gezegen ruhların ihtiyaçlarının topluca karşılanmasına sebep olacağı için gezegenin müdahalesi yerine gezegenin yardımı demek gerekir. Çünkü bu yardım olmadan dünyada büyük bir fiziki değişiklik gerçekleşememektedir. Hatta, bu olayın arkasında büyük vazife planları bulunduğu için bu gezegene büyük kurtarıcı gözüyle de bakılabilir.

 

Dünyanın büyük değişimine bu gezegen nasıl sebep olacak? bu konu üzerinde biraz duralım. Fakat önce bu gezegenin özelliklerinden biraz bahsedelim. Verilen bilgilere göre, bu gezegenin maddesinin dünya maddelerinden çok ağır ve basit olduğu söylenmiştir. Maddelerin basitliği, içindeki bileşik ve değer miktarlarının azlığına ya da çokluğuna göre değişmektedir. Basit maddeler, amorfa yakın gelişmemiş maddeler olmaktadır. İçindeki hareketler arttıkça amorf halden uzaklaşıp gelişmiş madde olurlar. Bu hareketlerin azlığı oranında da amorf maddeye yakın olacakları için basit madde olurlar. Fakat maddeler ister basit olsunlar isterse gelişmiş olsunlar, kendilerine gelecek tesirlerin özelliklerine göre yoğunlaşabilirler.

 

Maddesi dünya maddelerinden ağır olan bu gezegenin dünyanın dört yüz katı büyüklüğünde ve manyetik alanının da çok yoğun olduğu söylenmiştir. Hesap edecek olursanız güneşten yaklaşık dört kat daha büyük olduğu ortaya çıkacaktır. Bu büyüklükte bir gezegenin güneş sistemine yaklaşması halinde çıplak gözle görülmesi de her halde normal bir durum olacaktır. Fakat bu gezegen 1959 yılı tarihine göre 150-200 yıl kadar sonra ancak dünyadan görülebileceği söylenmiştir.

 

Şimdi, küçük veya büyük bütün madde parçalarını layık oldukları yerlerde bulunduran bu büyük manyetik alanlar sistemi içerisinde, hiçbir güneş sisteminin hiçbir gezegeni bir müdahale olmadan yörüngesinden çıkmaz. Fakat galaksinin uzak köşelerinde bulunan güneş sistemlerinden bir tanesinin gezegeni, büyük vazife planları tarafından her büyük değişimden önce büyük hesaplarla rutin olarak yörüngesinden çıkartılmaktadır. Bahsettiğimiz gezegen de maddeleri basit olan bu gezegendir.

 

Bu gezegen, yörüngesinden çıkartılırken öyle bir ayarlanmıştır ki, bizim güneş sistemimize bakan tarafından yörüngesinden çıkartıldıktan sonra, galaksi içinde büyük bir yay şekli çizip tekrar kendi yörüngesine girmektedir. Çizdiği bu büyük yayın en uzak geri dönüş noktası da bizim güneş sistemimiz olmaktadır.

 

Galaksi içindeki güneş sistemlerinin manyetik alanları birbirine dayanmaktadır. Bu büyük gezegen, kendi güneş sistemi dışına çıkartıldığı andan itibaren diğer güneş sistemlerinin manyetik alanlarını bozarak sistemlerin yeniden düzenlenip kurulmasına ve gezegenlerinin gelişmesine sebep olmaktadır. Çünkü bir güneş sisteminin manyetik alanı bozulunca içindeki gezegenleri de sarsılmaktadır. Bu sayede birçok güneş sistemlerinde yaşayan gelişmemiş varlıkların gelişimlerine sebep olmaktadır.

 

Bu gezegen şu anda kendi yörüngesinden çıkartılmış ve çoktan beri bu tarafa doğru gelmektedir. Çok uzakta olduğu için yoğun manyetik alanı bizim güneş sistemimize ulaşamıyordu. Fakat güneş sistemlerinin manyetik alanları birbirine dayanmaktadır, birinin manyetik alanı bozulduğu zaman yanındakini etkiler, o da diğerini etkiler, o da daha diğerini etkiler ve gittikçe azalarak etkisini genişletir.

 

İşte bu gezegenin yoğun manyetik alanı bizim güneş sistemimize uzun bir zamandır böyle zincirleme bir etkiyle zayıflayarak geliyordu. Kendi manyetik alanı direkt gelmiyordu. Fakat, bu gezegen yavaş yavaş yaklaşıyor ve etkisini artıyordu. Güneş sistemlerindeki güneşin maddelerinin manyetik alanlarının çok kolay değiştirilebileceği bilinmektedir. Biç kaç yıl evvel bu gezegenin çok geniş manyetik alanı bizim güneş sistemimizin manyetik alanıyla direkt temas etmiştir. Doğal olarak güneşimizin manyetik alanına baskı yapmış ve tersine döndürmüştür. Güneşin manyetik alanında meydana gelen değişiklik, güneşin ve kendi ekseni etrafında dönen dünyanın manyetik alanı üzerine de baskı yapmaya başlamıştır.

 

Çünkü güneşin manyetik alanında meydana gelen bir değişim, o güneş sisteminde bulunan diğer gezegenlerin manyetik alanlarında da reaksiyonlar meydana getirir, ve getirmiştir. Bu reaksiyonun sonucunda da dünyanın şu andaki manyetik kutupları eski yerinden yavaş yavaş kaymaya başlamıştır. Kutuplardaki bu kaymanın insanları fazla ilgilendirmeyeceği de söylenmiş, ve söylendiği gibi de insanları fazla ilgilendirmemektedir.

 

Şimdi, dünyanın manyetik kutup kaymalarıyla büyük değişimin nasıl meydana geleceği üzerinde duralım. Fakat önce, dünyanın manyetik alanı nedir, nasıl meydana gelmiştir, güneşin manyetik alanıyla ne alakası var, dünyanın özelliklerinden kısaca bahsedelim ve devam edelim. Dünyanın manyetik alanı dünyada bulunan maddelerin manyetik alanlarının sentezi sonucu meydana gelen tek manyetik alandır. Ve her manyetik alanda olduğu gibi bu manyetik alanın da kuzey ve güney olmak üzere iki kutbu vardır.

 

Dünyanın ekseni güneşe göre 23° 27 ́ lık bir açıyla eğri durmaktadır. Dünya kendi ekseni etrafında döndüğü için biraz yan yatmış olarak döner. Dünya, bu manyetik alanıyla güneş sisteminin manyetik alanlar dengesi içinde uygun yerini bulup bir yörünge üzerine oturmuştur. Ve, hem kendi ekseni etrafında hem de güneşin etrafında dönmektedir. Onun için, güneşin manyetik alanına yapılan bir etkiyle, dünyanın manyetik alanı bir tepki göstermektedir.

 

Dünyadaki maddelerin manyetik alanlarının genel denge sonucu meydana getirdiği manyetik kutuplar, diğer gezegenlerin kutuplarına göre çok hassas bir yapıya ve bir konuma sahiptir. Bu hassasiyetinden dolayı diğer gezegenlere göre dünya daha fazla etki altında kalacaktır. Dünyanın güneş sistemi içerisindeki konumu ve hassas durumu basitçe budur.

 

Şimdi, güneşin manyetik alanında meydana gelen değişiklik dünyanın manyetik alanına baskı yapmış ve manyetik kutup noktalarını yavaş yavaş yerinden kaydırmıştır. Verilen bilgilere göre, dünyanın manyetik kutup noktalarının 23° 27 ́ lık bu açısı, olduğu yerden itibaren 13° derece daha artacak ve dünyanın ekseni güneşe göre toplam 36° derece yatmış olacaktır.

 

Dünya haritasına bakacak olursanız, bu durumda iken kuzey kutbu bugünkü kuzey kutup dairesiyle yüzüncü meridyenin birleştiği nokta üzerine gelecek, güney kutbu ise bugünkü güney kutup dairesiyle sekseninci meridyenin birleştiği nokta üzerine gelecektir. Dolayısıyla bütün meridyenler, paraleller ve ekvator da kutupların kayma derecesine göre yerlerini değiştireceklerdir.

 

Dünyanın manyetik kutup noktaları bugün artık eski yerinde değildir. Dünya ise dönmeye devam ediyor, fakat manyetik kutupları sanki eski yerindeymiş gibi dönmeye devam ediyor. Manyetik kutuplar kayınca eski kutup yerleri yavaş yavaş ısınmaya başlar. Yeni kutup bölgeleri de soğumaya başlar. Eski kutup yerleri ısınınca kutuplardaki buzlar da erimeye başlar. Şu anda buzlar da yavaş yavaş erimeye başlamıştır.

 

Dünyanın kutup noktalarının birisi okyanusa diğeri kara parçası üzerine denk gelmektedir. Kuzey kutbu okyanusta, güney kutbu ise kara parçası üzerindedir. Kutuplarda erimeye başlayan buzların suları kuzey kutbunda okyanus içinde deniz suyuna karışmakta, güney kutbunda ise kara parçası üzerinden okyanusa dökülmektedir.

 

Suyun içindeki buzun kapladığı yer büyüktür, eridiği zaman su alçalır. Bu durumda kuzey kutbundaki buzlar eridiği zaman okyanus suları alçalacaktır. Diğer taraftan güney kutbundaki buzlar da erimektedir. Onlar da eridiği zaman güney kutbundaki okyanus suları yükselecek demektir. Kısaca kutuplardaki denizlerden birinin su seviyesi yükselirken diğeri alçalacaktır.

 

Her iki kutuptaki buzların erime hızına bağlı olarak okyanustaki sular dengesini bulmak için güney kutbundan kuzey kutbuna doğru yavaş yavaş bir su akıntısını başlatacaktır. Onun için dünyanın büyük değişimi yaklaştıkça ve buzlar eridikçe, deniz kenarlarında sular yaklaşık on metreye kadar yükselip alçalacaktır denmiştir.

 

Şimdi, dünya yeryüzünden itibaren merkezine kadar tabaka tabakadır. Bu tabakaların yoğunluğu, basıncı, sıcaklığı, merkezine doğru gittikçe artmaktadır. Bununla birlikte, bu tabakaların incelikleri, kalınlıkları, derinlikleri de birbirinden farklıdır. Bu tabakalardan yeryüzüne yakın olanına kabuk denmiştir. Dünyanın etrafını saran bu kabuk, büyük parçalar halinde kırılmış levhalardan meydana gelmiştir. Bu kırık levhalar da daha yumuşak ve esnek zemin üzerine denge halinde oturmuştur.

 

Bu levhaların hareketleri, yer yüzündeki dağların, ovaların, veya denizlerin şekillerini meydana getirmektedir. Kabuk okyanus altında daha incedir ve genellikle hareket halindedir. Kalınlıkları, derinlikleri, yoğunlukları da farklı farklıdır. Kabuğu oluşturan levhalar çeşitli eğriliklere sahip parçalardır. Bu levhaların kenar yerleri bugün depremlerin sık sık meydana geldiği ve lavların püskürdüğü yerlerdir. Dünyayı saran bu levhaların bazılarının üzerinde kıtalar bulunmaktadır. Bu levhaların hareketi demek, kıtaların hareketi demektir.

 

Kutuplardaki buzlardan eriyen sular okyanus sularını bir taraftan yükseltecek diğer taraftan alçaltacaktır. Güney kutbunda yükselen su kütlesi kuzey kutbuna doğru akmaya başladığı zaman okyanus tabanına yakın incecik kabuğu çökertecektir. Kabuğun çökmesi tüm levhaların yerinden oynaması demektir. Tüm levhaların yerinden oynaması, üzerinde bulunan dağların, ovaların, denizlerin, kısaca kıtaların olduğu gibi yerinden oynaması demektir.

 

Levhalar kayarak birbirinin üzerine çıkacak veya altına girecektir. Üzerine çıktığı yerlerde okyanus tabanını yukarıya itecek ve yeni kara parçalarını su üstüne çıkartacaktır. Levhaların kayarak birbirinin altına girdiği yerlerde ise, o levha üzerinde bulunan kıta olduğu gibi çökecek ve yerini okyanus suları dolduracaktır. Her iki halde de levhaların kenarlarından çok fazla lav püskürecek ve suyla temas edeceği için de, çok fazla gaz, toz, duman, çıkartacaktır.

 

Verilen bilgilere göre, yeraltındaki bu hareketler yeryüzünde uzun ve derin çatlaklar meydana getirecek ve bunların genişliği de otuz kırk kilometre kadar olacak denmiştir. Kırk kilometre genişliğindeki derin çatlaklara da dağlar, ovalar, şehirler, vs, kenarına yakın her ne varsa kayarak tekrar dolduracaktır.

 

Kıtaların çökmesi veya yenilerinin çıkması gibi büyük hareketler üç gün sürecek denmiştir. Fakat daha evvel, yavaş yavaş iklimler değişecek, depremler sıklaşacak, fırtına ve tayfunlar şiddetlerini artıracak, deniz kenarlarında normal olmayan gel-git olayları başlayacaktır. Daha sonra ise çok büyük doğa olayları dünyanın her yerinde birden başlayacaktır. Bu doğa olayları şiddetini artırırken dünyanın eksen meyli de bu süre içinde 13° derece daha yatarak toplam 36° dereceye ulaşacaktır.

 

Büyük doğa olaylarının son üç günü içinde, dünya parçalarının bu karışık hareketleri sırasında, güneşin manyetik alan baskısı dünyanın 36° dereceye kadar yatmış olan manyetik kutup noktalarını yavaş yavaş daha fazla döndürmeye başlayacaktır. Eski kıtalar batıp yenileri çıktığında ise dünyanın kuzey kutbu güney kutbunun yerine geçmiş, güney kutbu da kuzey kutbunun yerini almış olacaktır. Dünyanın manyetik kutup noktaları tersine döndükten sonra her şey durulacak, sakinlik tekrar başlayacak ve yeni iklim şartları kurulacaktır.

 

Dünyanın büyük değişimiyle ilgili verilen bilgilerde, dünyada mevcut bulunan kıtaların tümü olduğu gibi sular altında kalmayacaktır. Bugün bu kıtaların üzerinde bulunan yüksek dağların tepeleri bir ada veya takım ada olarak su üstünde kalacaktır.

 

Her büyük değişimde olduğu gibi, kıtaların batışı sırasında bir kısım insan topluluğu korku ve panik içinde bu dağların yüksek yerlerine tırmanacak ve çok büyük bir kısmı da bedenlerini çoktan terk etmiş olacaklardır. Dünyada kalarak yeni devreyi başlatacak olan insanların kendi istek ve arzularıyla kalacağını, bunun onlara verilmiş bir ceza veya eziyet olamayacağının artık anlaşılmış olması gerekir.

 

Tüm bu olayların arkasında büyük vazife planlarının bulunduğunu, tüm hesaplarının ayrıntılı bir şekilde yapılmış olduğunu, ve bunun da değişmez bir kural olduğunun bilinmesi gerekir. Dünyadaki bu büyük değişim ilk defa meydana gelmeyip, varlıkların ve dolayısıyla ruhların tekamül ihtiyaçlarını topluca karşılamak için yüz binlerce defa tekrar etmiştir.

 

Dünya yakında bu büyük vazifelerinden birisini daha tamamlamak üzere son hazırlığına başlamıştır. Vazife planı varlıklarının maddelere bakış açılarının sezgilerini kazananlar için korku, endişe, panik, her şey biter. Onun için, yaşanacak bu olayların doğal karşılanabilmesi için bir insanın önceden bilgi sahibi olması, idrakini geliştirmiş olması ve kendisini önceden hazırlamış olması gerekir. Misafir gezegenin kendi yörüngesinden çıkartılması okun yaydan fırlatılması demektir. Bu da dünyanın büyük değişimini kaçınılmaz yapmaktadır.

 

Şimdi, dünyanın büyük değişiminde bedenlerini terk edecek olan varlıkların gideceği alemler hakkında kısaca bahsedelim. İnsanların dünyadaki bedenlerini terk etmesi demek, dünyaya ait maddelerden meydana getirilmiş olan fizik bedenlerini terk edip varlık hallerine dönmeleri demektir. Büyük değişiminde bedenlerini terk edenlerin gideceği alem yarı süptil bir alemdir.

 

Yarı süptil alem, geliştirilmiş hidrojen atomunun yaydığı ince partiküllerden meydana gelmiş maddi bir alemdir. Daha önce, bu maddelerden meydana getirilen aleme sevgi planı denmişti. Bu sevgi planına dünyadan kesin olarak bağını koparmış olan varlıklar girebilmektedir. Bitki, hayvan, ve insan bedenlerini kullanan bütün varlıkların bir üst safhaya geçebilmeleri için buna benzer ara planlardan geçmeleri gerekir. Ara planlar, varlıkları bir üst safhaya hazırlayan yarı süptil alemlerdir.

 

Dünyanın büyük değişiminde bedenlerini terk eden varlıklar sevgi planına gelirler. Bu varlıklar, bu alemin yarı süptil maddelerinden bir parça yakalayıp onu bir beden gibi kullanmaya başlarlar. Sevgi planına girilmesindeki maksat vazife planına ulaşmaktır. Vazife planında süptil maddeler kullanılmaktadır. Onun için, dünyada vicdanın karşısında nasıl nefsaniyet bulunuyorsa, sevgi planında da nefsaniyetin yerini alan hareketler bulunmaktadır. Buradaki nefsaniyet, varlığın beden olarak kullandığı yarı süptil maddeleri benimseyip bırakmak istememesidir.

 

Daha önce söylendiği gibi, dünya hayatına alışmış olan varlık bir parça yarı süptil maddeyi yakalayıp onu bir beden gibi kullanırken, yine dünyadaki realitesi içinde fakat, imajlarının gerçekliği içinde yaşamaya başlar. Buradaki hayata sevgi hakimdir. Burada başlayan hayatta, yarı süptil maddelerin verdiği geniş imkanlar yüzünden, her şey her arzuya göre çarçabuk ve kolayca yerine gelmektedir. Bu maddelerin incelik dereceleri hassas elektronik cihazlarla da tespit edilebilir.

 

Dünyada yaşanan hayatın zorlukları bu hayatta bulunmaz. Varlıkların yarı süptil maddeleri kendi gönülleriyle bırakmaları sevgi planının son safhalarına gelmiş olduklarını gösterir. Sevgi planında beden bırakılırken dünyada olduğu gibi yardımcı varlıkların yardımlarıyla bırakılmaz.

 

Sevgi planında idraki zaman geçerlidir. Varlıklar buradaki zaman ve mekan şartlarına alıştıkça idraklerini de artırırlar. Ve, kendi istekleriyle beden olarak kullandıkları yarı süptil maddeleri terk ederler. Terk edince de, kendileri gibi yarı süptil maddeleri terk eden diğer birkaç varlıkla birleşip tek bir parça varlıkmış gibi olurlar. Bu duruma, varlıkların ilk defa meydana getirdikleri küçük bir vahdet hali denmiştir.

 

Fakat, bu vahdet hali için varlıkların sevgi aleminde geçirmeleri gereken bir zaman vardır. Sevgi aleminde zaman hızlı geçmektedir, hızlı geçtiği için de hızlı sonuçlar alınmaktadır. Dünyada yüz yıl geçse belki orada bin yıl geçmiş olacaktır. Zaman, idraki zaman olduğu için bu her varlığa göre de değişecektir. Onun için, dünya zamanıyla karşılaştırıp sevgi planına geçen varlık şu kadar zaman orada kalır diye kesin bir rakam da verilememektedir.

 

Üç beş varlıktan tek bir varlık haline gelmiş olan bu küçük topluluğu kontrol eden vazife planı varlıkları, yerine getirebilecekleri veya kendilerinin talep edebilecekleri vazifeleri kendilerine verirler. Ve, bunlar küçük bir vazife topluluğu olarak gönül rahatlığı içinde ilk defa vazife planlarına katılırlar. Ve, artık sevgi planını da geride bırakmış olurlar. Dünyadaki insan varlıklarını bekleyen gerçek budur.

 

Varlık, vazife planı hazırlığının son hazırlığını sevgi planında yerine getirirken, varlığın idrak ve irade hürriyetine nasıl müdahale edilmiyor ise, dünyadaki insanın idrak ve irade hürriyetine de müdahale edilmemektedir. Dünyada müdahale olarak değerlendirilebilecek tüm dış tesirler bir yardımdan ibaret kalır ki, bu müdahaleler için de minnet duymak gerekir. Çünkü insan bu yardımlarla kendi idrak ve irade hürriyetini kullanmakta ve sorumluluğunu artırıp hayatın amacı olan vazife planlarının sezgilerini kazanabilmektedir.

Free Hit Counter (01.01.2016)

Copyright © 2016. The Last Knowledge.
Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.