Çalışma Notları

LK banner 2016

16:44:22
 28/03/2024
Düalite prensibi ve değer farklanması mekanizmasının ortaya çıkmasına sebep olan etkenlerden başlayıp, işleme şekline kadar kısaca hatırlatalım. Önce, icabın ne olduğunu hatırlayalım çünkü, maddelerin atom yapılarının bir düzen içinde hizaya sokulmalarının arkasında bu icap vardır. Kısaca icap, ruhun ihtiyaçlarıyla madde imkanlarını birleştiren asli prensip ışığının gücü, olarak ifade edilmiştir. Ruhun bu kainatta tatbikat yapması gereken tarafını, ruhun üzerinde bulunan asli prensip dediğimiz kudretin ışığı bu kainatın esas maddesi üzerine yansıtır. Bu yansıyan bir tesirdir.

Fakat bu tesiri, havada oradan oraya seyahat eden bir şey gibi değil, birbiri içine girip derinleşerek akan tesirler şeklinde düşünmek gerekir. Ruhun kainata yansıyan bu kısmının maddeyle temasını düzenleyen, ayarlayan, başka bir tesir daha vardır. O da asli prensipten çıkan bir ışıktır, bu kainata girince kainat sınırındaki yüksek varlıklar topluluğuna gelir. Bu varlıklar kainat okulunu bitirmiş bir varlıklar bütünüdür ve buna ünite dendiğini biliyorsunuz. Buradaki kainat sınırı, bu kainatta tatbikat safhalarını bitirmiş varlıkların ulaştığı seviyeleri ifade etmek içindir. Yoksa, kainat sınır işaretinin biraz gerisinde toplanmış varlıklar bulunmaz, sınır işareti de yoktur. Asli prensipten çıkan ışık, bu icaptır, bu varlıklar birliğinin içinden geçerken icaplar taşıyan tesirlere, yani içerisinde kurallar taşıyan tesirlere dönüşmektedir. İçerisinde kurallar taşıyan tesirler, bu özelliklerinden dolayı diğer tesirlerden farklıdır. Bunlarla birlikte kainata paralel olarak giren diğer tesirleri ayrı tutuyoruz.

Asli prensibe gelince, bu kainat dahil sonsuz kainatların ve ruhların üzerinde bulunan bu çok büyük ilahi kudret hakkında hiçbir şey söylenemez. Çünkü, bir tesirin tesire dönüşmeden evvelki hali asla bilinemez ve kaynağına da asla ulaşılamaz. Bu durum, asli prensibi ruhlardan ayırır, ve ruhların asli prensibin bu icap denen gölgesi dışına çıkamayacaklarını gösterir. Şimdi kainata giren iki tesirin geldiği yollara bakalım. Bu tesirler, geldiği yere doğru takip edilirse, birisi kainatlar üstünde bulunan ruha ve oradan da daha yukarıda bulunan asli prensibe kadar uzanır. Diğeri ise, kainat içinde ve sınırında bulunan ünite dediğimiz varlıklar topluluğuna, ve oradan da gene asli prensibe uzanır. Yani bu iki tesirin yolları lades çubuğu gibi yukarıda birleşiyor, fakat uçları paralel iniyor. Zaman olmadığı için tesirlerde gecikme olmaz.
Şimdi, ruhun bu kainata ait olan ihtiyacı, asli prensip tarafından kainatın esas maddesi üzerine yansıtılır. Bu yansıyan bir tesirdir ve ruhun ihtiyacını barındırır. Ruhun ihtiyacı kainat üstü bir olaydır. Kainat üstü olaylar, kainat içinde olanlar tarafından anlaşılamaz. Fakat kainata geliş sebebini bir şekilde ifade etmek gerekir ve buna ihtiyaç denmiştir.
Bu sembolik ihtiyaç, kainatın esas maddesi üzerine yansıtılır. Bu maddeye amorf madde denmişti. Ruh, kendisinden yansıyan tesirleriyle bu maddenin çeşitli yerlerine ara ara temas eder. Uzun tekrarlardan sonra bu teması sabit kalır, yani onu tutmuş olur. Bu olay olur olmaz asli prensipten çıkan başka bir ışık, üniteden geçerken tesire dönüşüp ruhun tutmuş olduğu amorf madde parçasının ortasına iner. Ruh bir parçayı tuttuktan sonra asli prensipten gelecek olan bir tesiri beklemez. Aslında bu tesir çoktan gelmiştir ve orada hazır bekliyor olur. Ruhun tutmuş olduğu bu parçanın ne kadar küçük olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bunun için atom çapının genişliği hakkında küçük bir araştırma yapmak yeterlidir. Bu parçanın ortasına inen tesirin içinde ise kurallar var. Maddedeki hareket şeklini veya sayısını düzenleyen bu kurallar, tesirin içerisinde saklıdır, daha doğrusu bu kural, tesirin kendisidir. Bu parçanın dışından tutan ruha ait tesirlerde de ruhun ihtiyacı saklıdır. Bu parçaya iki yerden tesir geldiği için ikilik burada doğar. Yani maddeye inmiş olan düalitenin ilk noktası burasıdır. İlk tek düalite, içinde iki zıt unsur bulunan tek birim, ilk basit atom. Genel bir bakışla, bu zıtlığın büyüğü ruh ve kainat ikiliğine kadar çıkar, ruh aktif, kainat pasif, gene düalite oluşturur, ve bu bir prensiptir.
Ruh tarafından yeni tutulmuş bu parçanın ortasına inen tesir, hareket programını içinde taşıdığı için indiği yeri hareket ettirir. Hareket edince madde tesiri geldiği yere geri yansıtamaz ve etrafına dağıtır. Bu dağılan tesir, o maddenin manyetik alanı olur. Bu manyetik alan ise hemen yanı başındaki diğer maddeleri de üzerine çekerek büyür. Yanındaki maddeleri üzerine çekiş hareketi, kainatta hareketlerin ilk başladığı yer olur. Bu, bir dönme hareketidir. Bu parçanın dışından tutan ruhun tesirleri ise geri yansır. Fakat madde hareket ettirildiği için bu hareketler de ruha yansır. Ruh, bu hareketlere tesirleriyle pasif olarak öylece bağlı kalır. Maddenin çeşitli hareketlerine çok uzun süre bağlı kalınca sebep sonuçlarıyla ilgili çok az bir içgüdü uyanmaya başlar. Buradaki amorf madde göze görünen bir şey değildir ve bu olaylar da görünmez. Hareketlerin ruha geri yansımasını, örnek olarak, size uzaktan tutulmuş bir ayna gibi düşünebilirsiniz. Aynayı tutan kişinin elinin titremesi, size yansıttığı ışığı da titretir ve elinin titrediğini anlarsınız. Bu titreme, tesirlerle yansıyarak ruhun ihtiyacını da titretir. Elektronların hareket hızı hatırlanırsa, tesirler yoluyla bu hızlara eşlik etmenin nasıl bir uyum olacağını ayrıca düşünmek gerekir fakat, zaman mekan farkından dolayı bu hareket hızı her hangi bir şeyle kıyas edilemez.
Ruhun tutmuş olduğu parçanın, yani basit atomun ortasına inen tesir hareket şeklini düzenli aralıklarla değiştirip hızını artırmaya devam eder. Ve daha çok partikül toplayıp atomu daha karışık hallere sokar. Ayrıca varlıklardan çıkıp gelen tesirler de bu atomları toplayıp birleştirerek cisim dediğimiz elemanları oluşturur. Varlıklardan gelen tesirlere tali tesirler dendiğini biliyorsunuz, bunlar da manyetik alandır. Tali
Tesirler, atomun içindeki düzenli hareket şekillerine karışamazlar. Bir düaliteye sahip, yani bir dengeye sahip atomun manyetik alanlarından tutup birleştirirler. Her bir atomda düalite vardır ve denge halindedir. Bunlar bir araya getirilip bir cisim oluşturulduğunda, bunu oluşturan atomların benzer manyetik alanları da bir araya gelip bir düalite oluşturur ve yine denge haline gelirler. Sonuçta her bir cismin kendine ait manyetik alanı ve bu manyetik alanın denge halinde iki kutbu bulunur. Biri az biri çok olamaz. Çünkü cismi oluşturan tek tek her bir atomun manyetik alanı denge halindedir. Cisim ne kadar parçalanırsa parçalansın, bu, onu oluşturan atomların parçalanması demek olur, her bir parçasını oluşturan cismin manyetik alanı yine denge halinde bulunur. Bu ayırma ilk basit atoma kadar gider, ve bu atom da tek başına bir düaliteye sahiptir. Bu atomlar ne kadar çok birleştirilirse birleştirilsin, yani cisim ne kadar büyürse büyüsün yine denge halinde iki kutbu bulunur. Dünya kadar hatta daha büyük olsa da fark etmez, yine iki kutbu bulunur.
Düalitesiz hiçbir cisim olamaz ve her şey daima denge halindedir. Fakat, denge halindeki bir manyetik alanın bir tarafına başka bir manyetik alan eklenirse bu denge bozulur. Bunun için mıknatıs örneği verilmiştir. Bir mıknatıs normal halinde iken artı ucu yukarı gelecek şekilde tutulur. İki kutbunun ortası nötürdür. Manyetik alanları da toplam değeridir. Artı tarafına eklenen küçük bir mıknatıs, bunun da manyetik alanı vardır, ve eksi kutba bir anda akar. Bu bir harekettir. Eklenen değer bu hareketi meydana getirir. Fakat, nötür noktasını da yukarı doğru kaydırır. O nötür noktası eski manyetik alanlarının toplam değerini gösteren işaretti. Bu işaret yukarı çıkınca mıknatısın toplam değeri artı yönde artmış olur. O küçük mıknatıs eksi tarafına konunca tam tersi olur, nötür noktası ilk yerinden çok aşağıda bulunur. Mıknatısın toplam değeri yine artmış olur fakat bu defa eksi yönde artmıştır. Değeri düşmüş olur. Elbette her hareket, mıknatıstaki hareket gibi hızlı olmaz. insanların da tek tek her birinin manyetik alanları vardır, ve yaşadığı hallerin tümü bu prensip ve mekanizmaya sahiptir. Bir denge halinde olan manyetik alana başka bir manyetik alan eklemek veya çıkarmak değerleriyle oynamaktır, ki, hareketi meydana getirir ve bu işleme değer farklanması denir. Neticede bu büyük prensip, ruhun tutmuş olduğu maddenin ortasına inerek, maddedeki düaliteyi meydana getirir. Ve, değer farklanması mekanizmasıyla ruhun kainattaki tekamülü sağlanır.
Bu bilginin çok geniş ayrıntılarını ve daha birçoklarını, büyük vazife planının, dünya için vazifeli olan kısmının dünyaya bir hediyesi olan, İlahi Nizam ve Kainat, adlı kitapta bulabilirsiniz.

Free Hit Counter (01.01.2016)

Copyright © 2016. The Last Knowledge.
Bu site özeldir ve ticari amaç taşımaz.